Showing posts with label apartman yöneticiliği. Show all posts
Showing posts with label apartman yöneticiliği. Show all posts

June 23, 2018

Vesayeti Koruyamadım / Liberté İnşallah / Buzlu Çay (Az Sürahi)

Aman yarabbi bir apartman toplantısı oldu ki evlere şenlik, beni evden "Statükoya destek ver, vesayeti koru!" diye yollayan barbar kocam, hadiseleri dinleyince benimle gelmediğine pişman oldu. Her seçim önce coşup gaza geldiği için enerjisini boşaltacak yer arıyor, kavgalı toplantı çok uygun bir mecra olabilirmiş.

Apartmana yeni taşınan nifak tohumunu orta yaşlarda bir adam diye hayal etmiştim, emekli bir çift çıktılar. Adam televizyonda her gördüğünüzde saç baş yoldurtan tartışma programı yorumcusu gibi biri, kadın da Bayan Çavuşesku çıktı. Ben hayatımda bu kadar provakatör ve manipülatif iki insan görmedim. Adam beş kere filan "TABİİ BEN KÖYLÜYÜM! NE ANLARIM BEN? KÖYLÜYÜM BEN!" diye bağırdı. Canlandı mı gözünüzde? Kimse adama köylü filan demiyordu, zaten bir süre sonra "BEN 32 BİN KİŞİYİ YÖNETTİM!" diye de bağırdı, bilmiyorum ne 32 bini, ne biçim bir işi vardı adamın, merak da etmedim.

Yazmaya inanılmaz üşendiğim, inanılmaz saçmalıkta şeylerden avaz avaz kavgalar çıktı, bu ikisi baş rollerdeydi genelde.

Adam toplantıdan çıkarken özür diledi bağırdığı için, özrü yazıyorum size: "Kusura bakmayın bağırdığım için, özür dilerim. Genel Kurul'a saygım sonsuz. Tabii birbirimizi tanımıyoruz, biz yeni geldik, zamanla tanışırız ve iyi anlaşacağımızı umuyorum. Tabii bize hoşgeldiniz diyen olmadı, kabahat bizde, biz size gelip hoşbulduk demeliydik. Yapmadık, kusurumuza bakmayın. Peygamberimizin de dediği gibi...."

Bu tabii ki özür filan değil, bu "SİZİN BAŞINIZA BELA OLMAYA GELDİK!" demenin dolaylı bir yolu. "Huzur bulamadığımız gibi, huzur da vermeyeceğiz."

Üç saat sürdü bu, biter bitmez tüydüm. Apartmanın önünde bir sigara yaktım, yağmur yağıyordu, eve kadar öyle yürüdüm yağmurun altında. Allahım her şeyin bir çözümü var, kompleksli cazgıra çare yok gerçekten.

Tutanağı yazma işi bana düşmüştü, temize çekip emailledim biraz önce. Aslında adeta bir Antik Dönem yazıcısı gibi her alınan nefesi, uçan kuşu, vızıldayan sineği filan bile yazmıştım dün gece. Onları kırpıp standart tutanak haline getirdim, halbuki benim versiyonum daha heyecanlı bir okuma vadediyordu.

Biraz önce şunu gördüm:


Bu memleketin esprili, vicdanlı, özgürlük ve eşitlik talep eden, barış içinde yaşamak isteyen insanlarına güvenim tam. Bir yerlere geldik, umarım daha iyi yerlere çıkarız buradan. Ay böyle demeç verir gibi yazdığıma bakmayın, okuduğum her birazcık umut kırıntısı barındıran tweet'e ağlıyorum iki gündür, videolara ağlıyorum, burnum akıyor. Sanırım buraya kadar tutabildim kendimi, buradan sonrası sinir krizinin eşiğindeki kadınlar.

Buzlu çay yaptım.


Çamur gibi görünüyor çünkü içinde kayısı reçeli var. Ve sadece demden yaptım, üzerine bol buz ekledim. Reçeli ben yapmıştım, çay Hopa Koop normal siyah çay. Buzlu çayı içine şeker basmadan nasıl tatlandıracağız, sırf limonla içilmez bu filan derken aklıma dolaptaki reçeller geldi. Ay kesin ilk aklına gelen ben değilim tabii, neyse, bir miktar reçeli blenderden geçirip ılık çayla karıştırdım. Yarım limon sıktım, üç dilim de içine attım. Reçelde şeker yok mu? Var tabii ama en azından ev yapımı, asgari miktarda şeker koymuştum yaparken, ne bileyim, gene biraz daha iyidir belki.

Biraz baygın oldu, daha az reçel koyabilirmişim. Artık deneye yanıla şaaparım diye düşünüyorum. Sürahim 25 lira komşular, umarım bu sürahi meselesini böylece kapatıyorumdur.

Ay sabahtan beri süründürüyorum yazıyı, yollayayım da gidip dışarda oturayım, çatıları seyredeyim. Lütfen kimsenin başına bir şey gelmeden atlatalım yarını, oy kullanmaya mı hazırlanıyoruz düşmanla mı çarpışacağız belli değil, bu kadar manyakça yaşamak zorunda değiliz. Bunu değiştirebiliriz. Valla yapabiliriz.

Pazartesi görüşür müyüz? Valla görüşürüz gibime geliyor.

September 4, 2014

Çıkarın Beni Burdan!


Efendim, elimde gördüğünüz "çıkış" şeysini yapıştırmam lazımdı duvarlara. Elim varmadı, sanırım için için bütün apartman ölsün istiyorum. Apartmanın tek çıkışının çok bariz bir şekilde apartman kapısı olması da beni durdurmuş olabilir. Neyse.

Mart ayından beri icra ettiğim-edemediğim apartman yöneticiliğinden dün itibariyle istifa etmiş bulunuyorum. İki önceki yöneticiyi ikna ettim, ona devredeceğim. Dün akşamüstü çıktı almak için kırtasiyeye gittim, bilgisayarın başındaki çocuk "Çok iyi yapmışsınız, insan katil olur" dedi, herkes biliyormuş, bir benim haberim yokmuş yöneticiliğin çirkinliğinden. Telefonla konuştuğum bir ev sahibi yüzüme "Ahhahhahah o apartmandan asla para falan toplayamazsın!" diye güldüğünde ve diğeri "Aaaa kolay gelsin çocuğum, sesin de pek sevimli geliyor, kendini yakmışsın" dediğinde anlamalıydım. Anlamadım.

Olaylar benden önceki yöneticinin apartmandan taşınmasıyla başladı. Kapıcı, bir komşu ve annem beni "Yönetici ol. Sen olmazsan zemin kat olacak, bütün parayı kendi bahçesine harcayacak!" diye sıkıştırdı durdu. "Ulan orası bütün apartmanın bahçesi değil mi?" demek aklıma gelmedi, o komplo teorisi seline kapıldım. Şu anda farkediyorum ki her yeri dökülen terası tamir ettirseymişim "Kendi terasını yaptırdı" olacakmış, ucuz kurtulmuşum.

Toplantıda "Ay sen ol yönetici biz hepimiz sana yardım ederiz canım benim" diyen kat maliklerinin bir daha yüzünü görmedim.
Kapıcıyla yolladığım her yazı, her makbuz geri geldi, bir kişi de gelip "Şöyle yap, doğrusu bu" ya da "Şu sebeple geri yolladım" falan deyip yol göstermedi. Para toplamak lazım temalı her yazı reddedildi, emrivaki her makbuz bana geri döndü. Elimde 60 kadar asla ödenmeyecek ve iptal edilmiş makbuz, 10 civarı da yazı var, ekleriyle birlikte.
Kimse beş kuruş para vermedi, bir daire beni hayatında ilk defa gördüğünü söyleyip kapıyı kapattı. Kiracılar bütün masrafları kiradan düşecekleri halde kaçıştılar, 60 yaşında insanlar "Ay ben arayamam ev sahibimi, kanunen senin araman lazım zaten" dedi. Ben de yıllarca kirada oturdum, hep kendim aradım ev sahibini; arasalardı işin ucundan tutmuş olacaklardı, istemediler.
Aynı kiracılar her yakaladıklarında beni evlerine sokup akan kokan duvarları falan gösterdi, laf arasına yöneticilerin aidat vermediğini sokuşturdu. "Veriyoruz aidat. Ulan 40 lira zaten!" demek aklıma gelmedi, bakakaldım, çayımı içip kaçtım evlerinden.
Kapıcının bütün daireleri birbirine çekiştirdiğini farkettim. Yüzüne bakamıyorum şu anda, 50 yaşında adam vaktini böyle geçiriyor, kusasım geliyor.
Teklifler aldık. Her kat maliki, yapılacak işler listesinin ayrı bir kalemine itiraz etti. "Bunlar bunlar yapılsın ama şu yapılmasın", pinpon topu oldum aralarında.

Merdivende biriyle karşılaşırım diye evden çıkmaya korkar oldum, çıkmak zorunda kaldığımda aşağıdan ses geliyorsa saklanır oldum. Korktuğum başıma geldi, herkesten nefret etmeye başladım. Aramın nispeten iyi olduğu zemin kata gidip istifa edeceğimi haber verdim, "Sen iyi bir insansın" dedi, sırtımı patpatlayıp yüzüme acımayla bakarak.

Ben acil çıkıştan tüyerken: bir daire, diğerine bahçeye çiçek ekti diye şarlamış; bahçeye çiçek eken daire su deposundan mikrop kaptığını düşünüyor; 4 yıldır sokağa çıktıklarını görmediğim potansiyel vampir komşular gene sokağa çıkmıyor; bir dairede tek başına sarman bir kedinin yaşadığını düşünüyorum, bazen kendi kendini balkonda mahsur bırakıyor; sürekli balkondan aşağı bakan başka birine 4 yıldır selam vermeyi başarabilmiş değilim, sadece bakmaktan hoşlanıyor (kedi değil, insan); alt katın köpeği kapıyı tırmalıyor, tırmalıyor, tırmalıyor, asla durmuyor.

Ben kurtuldum, siz sakın bulaşmayın. İki gözüm önüme aksın çok pis bir şeymiş.


September 2, 2014

Sinema ve Kapkek

Başta Saçaklı olmak üzere İzmirlilerin gözü aydın, Başka Sinema filmleri İzmir'e de ulaşmış nihayet.

Bütün yazı abesle iştigal ederek geçirdim, artık sinemaya gitme zamanı gelmiş olabilir. Eylül filmlerine şurdan bakmak mümkün. Geçen sene en beğendiğim filmler bu seanslarda gösterilenlerin arasından çıktı. Gloria hariç. Artık itiraf edebilirim herhalde, üç kadın gittik filme, ilk fenalık geçiren annem oldu, S. efendiliğinden dişini sıktı, ben dakikaları saydım. Nihayet Gloria şarkısı çalmaya başlayınca "ALLAAAHH BİTİYOR BİTİYOR HADİ ÇOK ŞÜKÜR!!" deyivermişim. Koşarak kaçtık. Pörsümüş bedenlerin birlikte devinimi, benim seyretmeye tahammül edebileceğim bir şey değilmiş. Ay çok fena.

Geçenlerde Leylak Dalı ile elele tutuşup kapkek yemeye gittik. Benim yolculuğum biraz maceralı oldu. "Ulan yaz bitiyor, üstelik kız buluşması yapıyoruz, giyineyim biraz" diye düşünerek kısa bir şort ve panterli sandaletlerimi giydim. Bir çıktım ki apartmandan, bütün cadde sağlı sollu adam dolu. Ellerinde bayraklar falan.

Geçemiyorum, bir parti havası var, polis var, sivil var. Allah için çok nazikti herkes, "Buyrun han'fendi"lerle falan yol açtılar. (Panterli sandalet etkisi bence). (Biraz da onların deplasmanda olmasının, benim ise mahallemde olmamın etkisi olabilir).

Neyse, kısa sürede uyandım ki cumhurbaşkanlığı yemin töreni var, adam caddeden geçecek. Aşağı doğru yürüdükçe yanımdan üzerinde "Özel Servis" yazan belediye otobüsleri geçmeye başladı, biraz daha adam taşıyorlardı, cadde uzun çünkü. Caddenin en aşağısında hanımlarla da karşılaştım, onlar da bayraklarıyla bekliyordu. Bunca zaman oldu, hala bu otobüsle taşıma işini anlayabilmiş değilim. Valla. Çok acayip.

Neyse, d'lish cupcake dükkanı Tunalı civarında, bu karamelli maramelli olanı çok güzeldi. Limonata da çok güzel, kendileri yapıyormuş, güzel kavanozlarda getiriyorlar. Biz bir kavanozu paylaştık, isteyene bir kavanoz-iki pipet romansı da sağlıyorlar.

Bir sonraki yazımda apartman yöneticiliğinde geldiğim noktadan bahsetmeyi düşünüyorum. Hazır mısınız?



March 21, 2014

Nihilist, Egzistansiyalist, Pasif Direnişçi Apartman Yöneticiniz

Yazmayı unuttum, apartman yöneticisi oldum ben.

Elegan muhit olduğumuzdan pastanede toplandık. Barbar Conan evden "sakın yönetici falan olayım deme!" diye yolladı, hiç öyle bir şey dememiş gibi yönetici olup geri geldim eve. 2 gün kadar da sakladım bunu, merdivende komşu tebrik edince öğrenmiş. O komşuya da burdan seslenmek istiyorum, neyini tebrik ediyorsun allahaşkına yöneticiliğin?!

Neyse, aile saadetimiz sallandı bir miktar ama ben bu yola hizmet için çıktım mehhehhe. İlk icraatım olarak zaman zaman taşan kanalizasyona baktıracağım, bir de apartman kaymış biraz, çatlaklar var, bunlar hep hallolacak. Yalnız fiyat vermeye gelecek usta eve çaktı beni bütün gün, şu saat oldu hala ses yok. Pek ciddiye alınmıyor olabilirim. Zaten ne kanalizasyondan ne de çatlaktan haberim vardı, en üst katta oturup evden mümkün olduğunca çıkmayan biri olarak en çok güvercinlerle iletişimim var.

İşte apartman yöneticiliği, akabinde ihtiyar heyeti, belki muhtarlık falan, bundan sonraki kariyer planım bu. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz; apartman da çocuğunuz varsa ona, yoksa yeğenlere falan kalır, bu konuda da itişmenin bir faydası yok.

(Fotoğraf, çok sevdiğim bir traktör römorkudur. Maraş, 2011)