Showing posts with label moda. Show all posts
Showing posts with label moda. Show all posts

February 19, 2018

Otobüs, Kazak, Kitaplar

Otobüs-kazak yazıp toz olmuşum, cumartesi oturdum aslında kompüterin başına ama blogları açamadım, açabildiğime yorum yazdım ama yollamadı bir türlü filan derken pes ettim. Hafta sonunu evden kıpırdamayarak geçirdim, kitap okudum, iyi oldu.

Otobüs-kazak projesi, ta geçen ekim ayında yazdığım şu yazıdan çıktı. Okulun servis otobüslerini çok seviyorum, tişört yapsalar giyerim diye sızlanınca buralarda, Cessie kazak örmeye başlamış. Annesinin de yardımıyla örülüp biten kazak, bahsi geçen otobüs-kazak. Yani proje filan dediğime bakmayın, aslında benim en ufak bir katkım yok; Cessie'nin düşünceli tatlışlığı ve nezaketi var, annesinin sabrı var. Koyayım hemen aşağıya:


Sevinç ve gururdan boynumda damarlar pörtlemiş. Gerçekten acayip sevindim, kazağı düşündükçe kendi kendime "Mihiihiih" diye gülüyorum. Otobüsün kendisini de ekleyeyim:


Son bir şey kaldı, kazağı giyip okula gitmek ve otobüslerden birini yakalayıp birlikte bir fotoğrafımızı çektirmek. O arada Fizik kantininden patso da yerim. Otobüsleri sevdiğim kadar o ekmek arası patatesli karbonhidrat patlamasına da bayılıyorum.

Kitaplara atlıyorum buradan, şu ikisini bitirmiştim, yazayım diye kaç gündür debeleniyorum. Aşağıdaki fotoğrafı çektikten sonra sahneyi olduğu gibi bırakmışım masada, barbar kocam görünce "Hohohoh bloga kitap fotoğrafı çekilmiş!" diye eğlendi, o kahve fincanını kitaplara doğru itelemeseydim keşke.


Hiç Ishiguro okumamıştım, çok beğendim Beni Asla Bırakma'yı. Ne kadar acayip bir konu ve ne kadar sade bir dil, sakin bir anlatım. Ne zamandır okuduğum en kendine has romandı sanırım bu, tuhaf hisler içinde bitirdim. Bir süre de düşünmeye devam ettim. Çevirisi de güzeldi.

Bu kitap, Bizim Büyük Challenge'ımızın 18. maddesine tekabül ediyor, "Daha önce hiç okumadığınız Nobel ödüllü bir yazarın bir kitabı."

Mahir Ünsal Eriş'in kitabını sırf kapağı için bile alırdım aslında ya da içindeki M.K. Perker resimleri için. Çok güzel olmuş hikayenin arasına serpiştirilmiş o çizimler. İki bölüm gibi düşünebiliriz Öbürküler'i; ilk bölüm nefisti, taşradan İstanbul'a doğru pek de istemeden ve hatta çok da anlamadan yola çıkan aile, İstanbul'da taşındıkları ev, arkada hafiften İstanbul'da o dönem olup bitenler. Dil de nefisti, karakterler de. Güleyim mi korkudan büzüleyim mi bilemeden bitirdim ilk bölümü, ikinci bölümden itibaren bu heyecan ve tempo düşmeye başladı. Bir yerden sonra tekrar etmeye başladı kendini kitap ve aniden bitti. Kursağımda kaldı anlayacağınız ama tavsiye eder miyim, ederim.

Bu kitap, Bizim Büyük Challenge'ımızın 35. maddesine tekabül ediyor, "Bir yazarın son kitabı."

Bu ikisini yazana kadar bir de Adınla Çağır Beni'yi bitirdim. Çok üşeniyorum kalkıp kapağının fotoğrafını çekmeye, internetten bulup koydum yan tarafa.

Kitabın ilk üçte birini filan ite kaka okudum biraz, bir yerde "Allahım bu ergen oğlanın canlı cansız her şeyle olan bu hormon dolu mücadelesi bitmeyecek mi?!" diye isyan da ettim. Sonra nasıl oldu anlamadım, biri bu 17 yaşındaki oğlan, diğeri 24 yaşındaki genç bir erkeğin arasında olup bitenler bana inanılmaz dokundu. Ecnebilerin o acı-tatlı dedikleri his kaldı içimde kitabı bitirdikten sonra. Sanırım ruh vardı hikayede, kalp vardı, ondan böyle oldu.

Bunun yanında bir de okuduğum en güzel yaz mevsimi tasvirleriydi; güneşi, ağaçların yapraklarını, denizin tuzunu, her şeyi hissettim, çok hoşuma gitti. O kasabadaki küçük kitapçı, kasabanın meydanı filan gözümde canlandı. İyi bir yazar Andre Aciman.

Çevirisi beni biraz sinir etti, "arka fon" kötü Türkçe değil mi, ben mi uyduruyorum? Fon zaten arkada olan bir şey, niye arka fon diyoruz defalarca? Kayıp kelimesi yerine "yitik" de battı bana, "...bu yitiğin acısını hissetsin..." filan. Kitabın geri kalanında böyle bir öz Türkçe iddiası da yoktu. Ay neyse çok söylendim, o yüzden orijinali "Later" olan, "See you later"dan kısaltma veda sözünün Türkçe'ye anlamsızca "Daha sonra" olarak çevrilmiş olmasını geçeyim. Ne denebilirdi, onu da bilmiyorum, bilmediğim için de edebiyat çevirmeni değilim zaten.

Bu kitap, Bizim Büyük Challenge'ımızın 26. maddesine tekabül ediyor, "Uyarlama filmini merak ettiğiniz bir kitap."

Bugün spor salonunda başlangıç seviyesinden orta seviyeye terfi ettik, yarın yataktan çıkmaya çalışırken ağlayacağıma o kadar eminim ki. Spora başlayalı 4,5 ay oldu ve hala her şey çok zor allahım, ne biçim bir çileymiş bu. Gideyim biraz dolanayım evin içinde, üzerime bir gerzeklik çöktü, ne yapsam bilmiyorum. Meseleleri uzatmaya meyilli bir fikrisabit olduğumdan "Daha sonra!" diyerek uzaklaşıyorum.

February 15, 2018

Hiçbir Şeyde Gözüm Yok

Sen yanımdaaa ol yeteeer, kapkaranlık odamaaaa, mehtap gibi dol yeteeer. Gözlüklerime seslenerek başladım yazıma. Sibelynka'nın blogunda gıybet konusu olmuşlar. Denzel Washington bile taktıysa ben ne yapabilirim?


Fotoğrafı Sibelynka'nın blogundan aldım, ben severek takip ediyorum çünkü çok güncel; yeni filmleri hiç kaçırmadan yazıyor ve çok güzel bir tonda yazıyor. İnsana kendi kararını vermesi için alan bırakıyor. Denzel Washington'ın bu yeni filmi pek ilgimi çekmemişti ama hem döktürüyormuş oynarken hem de filmin yönetmeni pek beğendiğim Nightcrawler'ın yönetmeniymiş, bunları okuduktan sonra izlemeye karar verdim.

Gözlüklere döneyim. Valla Denzelinkiler tabii biraz dönem gözlüğü, benimkiler kaldırım gözlüğü. Ben de tahmin etmezdim ki böyle bir kangrene dönüşsün bu gözük meselesi.

Kısaca özetleyeyim, ben ilkokulda taktım ilk gözlüğümü, uzağı göremiyorum. Yıllar geçti, baktım bir gözüm göremiyor aslında uzağı, diğeri neredeyse sağlam. Gözlüksüz de idare edebildiğim için "Bizi ölüm bile ayıramaz" hisleriyle gözlük almayı bıraktım. Bir ara tek gözüme lens verdi doktor filan, neyse.

2011'de Interpol konserine gitmiştik İstanbul'a, Ortaköy'de dolanırken kardeşim kaldırımda satılan çerçeveleri gördü, "Aa çerçeve alayım!" diye o tarafa seğirtince ben de peşinden gittim. Madem alınıyor ben de alayım diyerek aldım, aynı iki çerçeveyi aldık, tanesi 5 liraydı. Sonra Ankara'ya dönünce doğru dürüst cam taktırdık.

Kardeşiminkini şimdi kocası takıyor. Adeta seyyar gözlükçüden numaralı gözlük alan amcalar gibi aldı takıyor, çok iyi görüyormuş. Ben de evde, sinemada, televizyon seyrederken filan takıyorum 7 senedir. Gerçekten herkes çeşitli seviyelerde nefret ediyor, annem hakaretlere kadar vardırırken işi, kocamın yüzünden tiksinti bulutları geçiyor, görüyorum.

Saçaklı'aanım 1 lira ile ölçekli fotoğraf talep etti. Aha alınız, Clark Kent bir, ben iki:


San'at güneşi pozu vereyim dedim, insanın içinde olmayınca olmuyor. Ama vintaj filtre bastım. Elimden o geldi.

Kırılmıyor, kaybolmuyor, kulaklarımı acıtmıyor, kafamın bir parçası haline geldi. Kıyamıyorum a dostlar. Tuhaf hislerle bağlıyım bu garabete, seviyorum. Fakat bu aralar göz doktoruna gitmek istiyorum (bu aralar dediğim, geçen bahar başladım söylenmeye), belki yeni reçeteyle yeni bir gözlük alırım kendime, bilmiyorum. Biraz da Ada'ya özeniyorum, birden fazla gözlüğü var, Mango'dan filan 3 kuruşa çerçeve alıp yaptırdı, çok güzel oldu.

Utanmadan "alışveriş" ve "moda" diye etiketledim bu yazıyı meh mehhe mehe. Gideyim giyineyim, o arada aynada san'at güneşi pozlarına çalışırım. Cessie ile buluşacağız çünkü otobüs-kazağımı teslim alıp bir miktar kitap vereceğim. Otobüs-kazak: dün bir çılgın projeydi, bugün gerçeğe dönüştü. Çok heyecanlıyım.

İki tane de kitap bitirdim, yarın kazakla beraber yazarım. Öbtüm.

January 19, 2017

De Hadin Kratis'e Tilililiiliili

Ay kesin hepiniz gördünüz, güldünüz filan ama dayanamıyorum koyacağım buraya. Ne zamandır bu kadar gülmedim ahhahhhah ay sinirlerim bozuldu!

Bu, yönetmenler makyaj videosu çekerse:



Bu da dublajlı makyaj videosu:



Deniz Bağdaş kimdir bilmiyorum ama allah razı olsun, şu iki videoyla koca bir günü aldı götürdü. Yumurta almaya diye evden çıkacaktım, kardeşim bir tane ruj istedi, hayat beni Gratis'e doğru itiyor resmen. İndirim de başlamış, bu mübarek perşembe günü Hızır beni soktuğu gibi çıkarır umarım o dükkandan.

January 10, 2014

Cadı Yuvası


American Horror Story: Coven izlemeye başladık, 9. bölümü bitirdik. Önceki sezonlara göre daha az korkunçlu geldi bana, cadıları biraz hafife almışlar sanki ve fakat Jessica Lange'ın yanında hem Kathy Bates hem de Angela Basset var, etkilendim kadrodan.

Bu sezonun kostümleriyle kim uğraşıyorsa lütfen gelip benimle de uğraşsın! Elbiselere, ayakkabılara, saçlara falan bakmaktan bir haller oldum, ergen gibi "Zoe'nin botları episode 4" falan yazıyorum google'la. Botlar da şunlar:


Yani hippie bataklık cadısı mı istiyorsunuz, sofistike şehir cadısı mı, hepsi var. Çabuk gaza gelen bir insan olarak hep siyah giyesim var, bu meseleden bahsettiğim arkadaşım S. "Bu botları alıp fırfırlı etekle, tüllü şapkayla mı giyeceksin? Kotla giyeceksin." dedi sakin sakin. O kadar haklı ki üzülüyorum. Belki bugün biraz çaba gösterip etek metek bir şey giyerim, bakalım.

Dizi New Orleans'da geçiyor, cadıların kendi iç meseleleri haricinde bir de vuducular var, dışardan gelen başka tehditler var falan. Zaten cadı popülasyonuna kıran girmiş, zor zamanlar yani anlayacağınız. Önceki iki sezonu sevdiyseniz ya da korkulu şeyleri seviyorsanız bunu da izlersiniz bence. Ben bütün kostümleri tespit ettim, bir şey beğenirseniz çekinmeyin, sorun. Ben de gidip elbise dolabına bakayım biraz.

December 2, 2013

Strayk-e-pooz


Bugün "Nasıl moda bloggerı olunur?" hususundaki fikirlerimi paylaşacağım.

Evde doğru dürüst aynanız olmasın, başlangıç olarak bu çok önemli. Mesela ben yerlere yatmıştım boy aynası almayalım, evde yer yok diye; bu kareleri birleştirip duvara yapıştırdık, çok feşınıbıl oldu. Köpeğiniz ayağa kalkınca boyu 1.70 oluyor ve yetişebildiği yerleri yalıyorsa, bırakınız yalasın, her gün ayna mı silinir? Fotoğrafa da bir yaşanmışlık kattı zaten bence o bulanık lekeler. Sepya da yapabilirdim bakın, yapmadım.

Sağ taraftaki poz önemli, görüyorum herkesler böyle kendini çekiyor, moda dediğin herkesin aynı şeyleri giymesi olduğundan kelli, aynı fotoğrafları çekmek de önemli.

Kombine gelecek olursak, pantelonumu Mango'nun outletinden 15 liraya almıştım geçen sene. Artık almıyorum, hele taşlanmış kot asla almayacağım, bir gün gelip lazım olduğunda ne yapacağımı da bilmiyorum. (İnsanları binalara tıkıp üç kuruşa köle gibi çalıştırmayan kotçu varsa bir yazıverin gözünüzü seveyim.)

Tişörtümü Terkos Pasajı'ndan alalı yıllar oluyor, kardeşimin meşhur ettiği bir parça, severek giyiyorum. Gördüğünüz üzere kazağın altında toplanıp harika bir manzaraya da yol açtı, canım yamuk leoparım benim.

Ayakkabılarımı da indirimden almıştım 3 sene önce, bağcıkları elimde kaldı en son. Arkadaşım S. kızına çılgınlı ergen bağcığı alırken bana da bunları alıp çözdü meseleyi, yoksa ben daha 1 sene yarım bağcıkla gezip mıyır mıyır ağlardım.

Neonlu fıstık yeşili kazağım kazıkçı patronlarına karşı efsanevi bir mücadele veren, makinalarına sahip çıkıp kendi kendilerine üretime geçen Kazova Tekstil işçilerinin elinden çıkma. Kenara atılmış ipliklerden, hafif arızalı makinalarla ama umutla ve inançla üretilmiş bir kazak olduğu için ben de severek giyiyorum. Hem karanlıkta araba çarpmaz, kalabalıkta kaybolmam.

Bunların üzerine kardeşimin burda unuttuğu paltosunu giydim, İslamabad'ta bit pazarından aldığım kahverengi tuhaf çantamı takıp çıktım sokağa.

Aralık gelmiş o arada yahu.

May 27, 2013

çok güzel manikür

dün kocamın yeğenleri geldi. küçük olan kız, önce terastaki bütün saksılara karpuz çekirdekleri sokuşturdu sonra zorla gün batımını seyrettirdi. akabinde de bana manikür yapmaya karar verdi. neticeyi aşağıya koyuyorum.


January 16, 2013

annem o gün ne giymiş?

başka bi şey ararken annemin bu eski fotoğrafını buldum. side galiba burası ama emin değilim. 

uzun bluzunu kendi dikmiş, hala duruyor, ben giyiyorum bazen. kot pantolon levi's, ablası getirmiş amerika'dan, o da duruyor, ben ergenken çok giydim. sandaletleri de bodrumlu ali güven efendi'den, onlar maalesef çalınmış. duruyor olsalardı giyiyor olurdum.

ben bizımlasın demek istiyorum.


September 26, 2012

bayılırım canlı renklere

takip ettiğim bi blogda gördüm, çok hoşuma gitti. miss moss, new york moda haftası'ndaki bi defilenin elbiselerini ukraynalı bi halk sanatçının resimlerinin üzerine oturtmuş. elbiseler mara hoffman, resimler maria primachenko. resimleri keşfettiğime daha çok sevindim.





July 24, 2012

elbise

çok güzelmiş. sade gelinlik de olur. valentino sanırım ama çok da emin değilim.



July 23, 2012

ouuvv!

diyorlar ki givenchy sonbahar 2012 kolleksiyonunda biraz esinlenmiş.
fotoğrafların tamamı şurda.





July 22, 2012

cüneyithh

eren efendi bu gece dönüyor. çok alıştım evde dolanmasına, kardeşim de gitti, tuhaf olacak. 
baktım ki hep annesine küçük hediyeler almışız, dün kendimi sokağa attım, hem eren'e hem de babasına bi şeyler alayım diye. verba volant'ın aldığı istanbul tişörtleri çok güzeldi, onlardan alırım diye mavi jeans'e gittim. kızılay'daki dükkanları yıkılmış, çok alışveriş yaptığım bi yer değil, farkına bile varmamışım.

neyse o arada koton'a girdim ve cüneyt arkın tişörtlerini buldum. indirime girmişlerdi bi de, tanesi 13 liraya falan geldi. çizgi roman delisi, 1960'ları 1970'leri seven ve türk kültürünü tanıyacağım diye kendini paralayan eren efendi'ye çok isabetli bi hediye oldu. ayrıca ben seviyorum cüneyt arkın'ı. 


çok yakışıklı, alain delon'dan hiç bi eksiği yok.




June 20, 2012

güzel siyah çanta

karen millen'mış. hem orta boy oluşunu beğendim hem de o metal detayları.


tebeşir&saç

çoooook eskiden, ergenlik yıllarımda bu tebeşirle saç boyama işine sarmıştık. dün j. hatırlattı, kardeşim üzerinde denedik.

saçındaki platin renkli tutamı boyayalım dedik, mavi tebeşirle, netice enteresan bi yeşil oldu.

şurdaki blogda tebeşir pastelle yapıyor kız, oraya da bi göz atabilirsiniz. tebeşiri ıslatıp saçınıza sürmeniz yetiyor.

pinterest'te de çok fotoğraf var. bu yazın çılgınlığı da bu anlaşılan.





June 8, 2012

şunları aldım en son

iki parça isabel marant beğendim. kadının adını da beğeniyorum, sanki tek başına fransız devrimi'ni başlatmış gibi.
bunları tahmin edersiniz ki almadım ama olsa giyerim.





Source: lagarconne.com via Emma on Pinterest


sonra mango indirimine daldım, şunları aldım. hani pastel, nerde neon diye soracak olursanız eğer, aldım bi tane neonlu atlet. ama normalde böyle parizyen taklidi yapan hintli gibi giyiniyorum ben.



bilekliği çok beğendim. hemen arkasında ise conan'ın yeğeninin çalışma masama kazıdığı hediyeyi görmektesiniz. masam, hayatımda para verip aldığım ilk büyük parça olduğu için biraz kıymetliydi, bu haline de alıştım. 10 yaşında çocuğa keçeli kalem verip başıboş bırakmamak lazım sanırım.

May 10, 2012

May 8, 2012

bahar çantaları

dolce&gabbana'sından michael kors'una herkesler hasır çanta yapmış bu bahar ve yaz için. envai çeşit hem de.
başlığa "sepet sepet yumurta sakın beni unutma" yazmak istedim, öyle bi sado-mazo ruh hali içindeyim. bahar varmış gibi davranmak da ayrıca sinirlerimi bozuyor.
bi an düşününce çantalardan da nefret ettim.











April 18, 2012

skirtus maximus

verba volant uzun etek postu yazınca tekrar gündeme geldi mesele. bi süredir güzel bi uzun etek arıyordum, nedense bu sezon hepsi bele oturuyor, bana olmadı onlar, detaya girmek istemiyorum! en sonunda tunalı'daki pasajlardan birinde buldum bi tane, hem terzi hem dükkan, acayip bi yer. sanki içerde dikiverip dışarı askıya fırlatıveriyorlarmış gibi, dükkanın adı ya damalı ya da gamalı, hatırlayamadım. herrrneyse.

uzun etekleri en çok deri ceketle seviyorum. olmadı kot ceketle. eveth.






April 12, 2012

there's thunder in our hearts

bez çantalara dayanamıyorum, biraz önce bu yandakini aldım. hafif bi suçluluk duysam da "ne gerek vardı bi bez çantaya daha!" diye, gelse de taksam diye yerimde duramıyorum.

ilk başlarda okula falan takarken artık gece çıkarken bile bez çanta almaya başladım. dünyanın en rahat şeyi olduğunu düşünüyorum şu aralar.
sizi kolleksiyonumdan en sevdiğim parçalarla başbaşa bırakarak gidiyorum.




bunu etsy'den almıştım, salak gibi makinaya attım, hafif çekti ama hala çok beğeniyorum.

bunu verba volant doğumgünümde yolladıydı, bi aydır her yere bununla gidiyorum. sanatsal filli.

bu da on yıllık falandır, topshop'tan almıştım, hala tepe tepe kullanıyorum, hem sokağa hem markete.

bi de giderayak yeni çantanın şerefine şarkı koyayım, kalbinde hala gökgürültüsü olan herkes için. you and me, won't be unhappy.