Kalktım açtım kapıyı, bir dolanır gelir inşallah diye pijamamla tir tir beklemeye başladım kapının önünde. Beklemek zorundayım çünkü Kudi dışarı çıkarsa elbet havlayacak bir şey bulur, sabahın köründe HAVHAVHOAV diye mahalleyi ayağa kaldırır. Koko geri dönmek bilmedi, kapıyı kapatamadım, sonunda Kudi bana omuz atıp dışarı çıktı. Bunun sonu iyi olmayacak diye içeri gidip üzerime bir svetşört, ayağıma da terliklerimi geçirdim. O arada dışarıdan küçük bir hav geldi. Küçücük bir hav. Neredeyse bir hiv.
Çünkü Koko bir ajan-provokatör. O küçük havı attı ortaya, Kudi aldı o küçük havı ve dev bir isyana çevirdi. Ben terasa koşarken Koko sevinçle yanımdan geçip yatağa döndü.
Kudi'nin havlamasına karşı apartmanda oturan Jack Russel komşumuz da iştirak etti, isyan büyüdü, Kudi'yi yakalayıp ite kaka içeri soktum. Çok bozuldu. Bari kahve yapayım diye mutfağa gittim, evin içinde göz gözü görmüyor, su doldurabilmek için holün ışığını açtım. Yataktan bir ses geldi, "Mina, ışığı söndürsene."
Elimde sürahi, durup yatak odasına baktım, hassas bambi kocam elleriyle gözlerini kapatmıştı; Koko benim yerime yatmış, üzerine yorganı çekmiş, o uzun boynunu iyice uzatmış ve tasvip etmeyen nazarlarla beni süzmekteydi. Işığı söndürdüm. Çünkü diğer ihtimaller çok tatsız olacaktı.
Güvercinleri beslemeye başladım kış gelince. Twitter'da gördüm, biri yemlik buğday almış bir çuval, camın önüne koyuyormuş kuşlar için, "Bütün kış yeter" yazmış. İnternetlerden baktım, ucuz market bulgurundan daha ucuza gelmiyor. Belki internetler fiyatıdır o, belki bir yemci dükkanı bulursam makul bir fiyata alabilirim.
Serçe ve kumru da var aslında ama bu canavarlar kimseye bulgur yedirmiyor. Yetmezmiş gibi bir de aşağı sokaktaki güvercinci abininkiler gelmeye başladı.
Ya gerçekten aynen böyle bir güvercin olurdu Koko, buna hiç şüphem yok. Güvercinci abinin nerede oturduğunu bilmiyorum, günde iki kere salıyor güvercinleri, takla filan atıyorlar bir süre havada. ÇPS (Çatı Positioning System) kullanarak tahmin ediyorum apartmanın yerini.
Evde cam şişe birikti bir hayli. Bir tane de feci şekilde kırılmış büyük bardak var. Öyle bir kırıldı ki cinayet aletine dönüştü. Güvenlik Caddesi'nde bir adet cam kumbarası tespit ettim, hepsini torbalara doldurup götüreceğim umarım bugün. Umarım o cam kumbaraları yerlerinde sabit duran şeylerdir de 50 tane şişeyle eve dönmek zorunda kalmam.
Carl Sagan'ın meşhur sözü, "Sabahattin Ali" imzasıyla duruyor 3 saattir. Yani tamamından emin değilim ama en azından "We are made of star stuff" cümlesini Cosmos belgeselinde ağzından duydum Sagan'ın. Yazıp düzelteyim istedim, valla elim varmadı; twitter, kimden ne tepki alacağımı bir türlü kestiremediğim bir yer. İnsanı yazdığına yazacağına pişman ediveriyorlar. Birinin gelip de "Senin de derdini s.keyim deyze" yazmayacağının garantisini verebilir misiniz? Neyse yani, 1948'de öldürülen Sabahattin Ali tabii ki DNA'dan ve elmalı turtamızdan bahsedecek değil. Gerçi ben de sabahları ne dediğimi bilmiyorum pek, belediye sosyal medyacısı dalmış herhalde diyerek kapatıyorum bu konuyu. Fakat bu özlü söz paylaşımları hakikaten çığrından çıktı.
The Witcher seyredeceğiz akşam. Bilgisayar oyunudur, dizisini çekmişler Netflix'e. Orijinali bilgisayar oyunu da değil aslında, bir roman serisi, Polonyalı Andrej Sapkowski'nin. Barbar kocamın oynadığı oyunlardan çok azı ilgimi çekti şimdiye kadar, The Witcher onlardan biri. Bayağı oturup film izler gibi izledim.
Bir gece şuna ağlamışlığımız var karı koca:
Normal geçiş sahnesi sanmıştık, normal han, normal han ahalisi. Sonra kız kalkıp bu şarkıyı söyledi, unutamıyoruz bir türlü, dört sene oldu. Velhasıl, diziden beklentimiz çok büyük. Haydi ben neyse de kocamı valla avutamam.
Bu akşam aslında Mars kolonisi kurmalı masa oyunu oynayacaktık, Sevda'ya haber verdim planların değiştiğini ve yukarıdaki videoyu yolladım:
Rabbim gerçekten herkese hakettiği arkadaşları veriyor. Marslı masa oyununu geçen haftalarda oynadık, meğer herkesin içinde siber-kapitalist koloniciler varmış, ormanlarıma el koydular, birbirlerinin kaynaklarını gasp ettiler.
Gideyim şişeleri atayım, güzel ekmek filan alayım. İyi hafta sonları temenni ediyorum, içinizdeki yaşlanmayan nerd'leri alınlarından, hepinizi yanaklarınızdan öbüyorum.