Showing posts with label odtü ayakta. Show all posts
Showing posts with label odtü ayakta. Show all posts

May 6, 2015

Denizler, Yusuflar, Hüseyinler


Bu sene 1 Mayıs'ta çekilmiş en güzel fotoğraf bu. Bu kırmızı bayraklı çocuklar, hepsinden bahsediyorum, bütün o küçük fraksiyonlardan, hep en öndeler, her yerdeler. En çok onlar için endişeleniyorum, anne endişesi gibi bir şey.

Bugün okulda Deniz, Yusuf ve Hüseyin için anma var; yürüyüş yapılacak, sonra da Devrim Stadyumu'nda toplanılacak. 12:30-14:30 arası Emrah Serbes, çarşıdaki küçük kitapçıya gelecekmiş, kitapçı zor günler geçiriyormuş. Birazdan çıkıp oraya gideceğim, biraz kitap alayım, Emrah Serbes'e bakayım. 15:00'te Selahattin Demirtaş geliyor, anma yürüyüşü de herhalde akşamüstüne doğru başlar.


Annemin anlattıklarından kopyalıyorum: "Biz uyurken, herkes uyurken, birine diğerinin idamını seyrettirerek, önce Deniz olmak üzere asılmışlar. Mahkeme reisi Ali Elverdi, ağzında sigara, eli poposunda seyretmiş. Hüseyin’in ayağında bez pabuçlar varmış. Biraz sonra bu dünyayı yirmi üç yaşında terk edecek olan çocuk, babasının üzüleceğini düşünmüş, “Ayakkabım yok sanmasın babam. Koğuşta aceleyle bunları giydim,” demiş ölmeye giderken."
Vesileyle Süleyman Demirel'i, mecliste infaz lehine heyecanla kaldırdığı elini de hatırlatmış olayım. Aman devlet büyüğüymüş, yaşlıymış filan, hiç saygım yoktur öyle şeylere; alçağı alçak olarak hatırlamakta fayda var.
20li yaşlarında bu memleketin karanlık gücüyle burun buruna gelen, direnen, üzerlerinde tepinilen çocukları hatırlatmak ne benim haddime ne de fazladan bir çaba istiyor. Meksika'da dendiği gibi, "Bizi gömmek istediler, bilmiyorlardı ki biz birer tohumduk".

December 25, 2014

Ovacık Belediye Başganı Şehrimizde!

Son belediye seçimlerinde "Gökçek'e karşı en makul adayda birleşelim" furyası dahilinde oy kullandım. Ankaralı olmayanlar bilmiyor olabilir, burada 20 yılı aşkın süredir bu prensiple oy kullanıyoruz, en makul adayların rakibi hep Melih Gökçek.

Oyunuzu kullanmanın gönül rahatlığıyla eve dönmek de mümkün değil, elektrikler kesiliyor, her ilin sonucu açıklanıyor ama Ankara açıklanmıyor, içişleri bakanları oy sayımına dahil oluyor, gidip TOMAlarla falan beklemeniz gerekiyor.

Bazı arkadaşlarım yıllardır sandık gözetmenliği yapıyor. Polisin gelip mühürlü oy çuvallarını teslim alması, yarım saat sonra gerçek polisin gelip mühürlü oy çuvallarını sorması gibi hadiseleri artık yadırgamaz olduk.

Memleketin son birkaç seçimdir yaşadığı paranoya, oya sahip çıkma organizasyonları filan Ankara'da daha uzun zamandır var. Neden? Çünkü bizdeki başgan gibi başgan hiçbir yerde yok.

Bize hep kara baht, kör talih. Seçim gecesi oy dağılımları ortaya çıkmaya başladığında "Kaçalım biz burdan en iyisi" demeye başladık bizim ev ahalisi olarak. O anda haberim yoktu, meğer sosyal medyada filan herkesler Norveç'e, Finlandiya'ya kaçıyormuş. Biz hem hımbıl hem çapsız olduğumuzdan Dersim'in Pertek'ine kaçmaya karar verdik. Norveç'te kimseyi tanımam etmem, Pertek'te arkadaşımızın annesi babası var, "Gelin hep beraber, kendinize bir yer bulana kadar bizim burda kalırsınız" dediler. Ben domates, çilek ve köpek hayalleri kurmaya başladım, barbar kocam tüfek ruhsatı nasıl alınıyor diye aranmaya başladı. O arada Pertek belediyesini de AKP aldı. Arkadaşım, babasını arayıp hesap sorarken Dersim'in bir başka ilçesini Türkiye Komünist Partisi'nin adayının aldığını farkettik.

İnanılmaz ama nerdeyse bir senedir Ovacık'ın komünist bir belediyesi var. Siyasi, toplumsal filan açılardan tahlil yapacak durumum yok, zaten pos bıyıklarıyla falan Fatih Maçoğlu'nu bir nevi pop ikonu haline getirdik kendi aramızda. Bugün bizim okula geliyor, Fizik U3 Amfisi'nde konuşacak. Gidip bakacağım neler olmuş Ovacık'ta, neler anlatıyor başgan.

Gelmek isteyen olursa okula girerken kapıda kimlik bırakmak lazım, Fizik'e gitmek için de dolmuştan Rektörlük'te inmek lazım. Bana bir mesaj çakarsanız çay bile içebiliriz.

October 2, 2014

Kongraculeyşınz ODTÜ!



Ahahhahhah ayy! Aklıma geldi bugün, o zamanlarki bişbikinimiz, şimdiki cimhirbişkinimizin kudretli işaret parmağıyla bize ve her daim çantalarımızda taşıdığımız molotoflara günümüzü gösterdiği o konuşma.

ODTÜ, 2014-2015 arası en iyi üniversiteler sıralamasında 85. olmuş. İlk 100 içindeki tek Türk üniversitesi, peşinden Boğaziçi geliyor, 139. sırada. Farklı kuruluşlar bu tür sıralamalar yapıyor, farklı kriterler seçildiğinde sıralamalar değişir, inersin çıkarsın falan, önemli değil. Önemli olan bir üniversitede hala dünya çapında araştırma, yayın ve saire yapılıyor olması. Yani objektif bilim yapılıyor olması ve çalışmaların dünyanın her tarafındaki diğer bilim insanları tarafından okunuyor, eleştiriliyor, referans veriliyor olması.

Peki neden hep aynı okullar giriyor bu listelere? Neden her mahalle arasına açılan, "Her şehre bir üniversite attırdık en bilimlisinden" diye kafamıza kakılan okullar yok ortalıkta? Cevap veriyorum, kafalar şu aşağıdaki gibi çalıştığı için yoklar:


Şimdi okulumun renklerindeki kırmızı-beyaz aşortmanlarımı giyip küçük bir zafer turu atacağım terasta. Bugün de ölmedik.

November 11, 2013

"Biz, aşağıda imzası bulunanlar.."

Bu, geçen cuma günkü Hürriyet'te yayınlanan ilan, şurdan da okumak mümkün: odtuayakta.org

5 maddelik kısa bir açıklama aslında, özetle kampüse saldırmaktan vazgeçilmesini, yasal süreçlerin sonuçlarını beklemeyi, toplu taşımaya ağırlık verilmesini ve kentsel ölçekte değişimler söz konusu olunca tüm tarafların fikrinin alınmasını talep ediyor.

Hürriyet bunu canı istediği için basmıyor tabi ki, kendi aramızda para topladık ilan masrafını karşılamak için ve hiç de küçük bir meblağ değil bu.

Yeter ki ses çıkaralım, vaktinin çoğunu okulda geçiren, okul civarında yaşayan, aralarında profesörler olan bu insan grubunun fikri de duyulmuş olsun.

Bilmiyorum bir etkisi oluyor mu? Kendi adıma en azından imzamı diğerlerininkine ekleyecek kadar vicdanım var ve adımın bu bildiride geçmesinden çekinmiyorum diye seviniyorum. Yerimden kıpırdamadan yaptığım bu katkı bir "duruş" haline geldi ya, ona da inanamıyorum. Kampüse biraz değer veren herkes imzayı basar diye düşünürdüm, neyse ki aradan geçen yaz mevsimi geçti, o kadar salak değilim artık.


January 8, 2013

kitap falan okuyoruz piyüüüü!

odtü amatör fotoğrafçılık topluluğu, söyleyecek sözü olanlara ses oluyor, şurdan bakabilirsiniz fotoğraflara. öğrenciler, hocalar, fotokopici abi ve kediler, hep birlikte okulumuza ve sesimize sahip çıkıyoruz.






December 28, 2012

devrimin d'si, ayakta'nın t'si


vatan gazetesi'nin internet versiyonundan aldım yukardaki fotoğrafı. ses getirmesine, gazetelerde yer bulmasına sevindim. çok kalabalıktık, okulun içinde trafiği durdurduk. sağlık merkezinin önünden geçerken çalışanlar dışarı çıkıp destek verdi, aramızda da vardı okul personeli. hocalar, öğrenciler, mezunlar, hep beraberdik.

yürüyüşten sonra stadyuma girdiğimizde annemle kardeşimi oturmaları için devrim yazısının d'sinin oraya yolladım, telefonları yok, sabit bi yerde durmazlarsa birbirimizi bulamazdık. ben de 2 arkadaşımla "ODTÜ AYAKTA" yazısının T'sinin ucunu oluşturmak üzere sıraya girdim. biz T olurken babam "nerdesiniz?" diye aradı, onu devrimin d'sine yönlendirdim. sonra farkettim ki insanlar oturunca devrim yazısı görünmüyor. sabredin, bi yere varacağım bunları anlatarak ahhahah!

yazıyı oluşturduk, kalktık, annemlerin yanına tırmandım, zira devrimin d'sinin tepesi stadyumun sıralarının en yukarsıdır. sonra da babam d'yi nasıl görecek de bizi nasıl bulacak diye dertlenmeye başladım, o arada program başladı, konuşmalar, şarkılar, türküler. derken babam beliriverdi. ben "oha nasıl buldun ama nasıl buldun, yazı görünmüyor?" diye saçmalarken babam şunu dedi: "devrimin d'sinin nerde olduğunu görmeden de biliyoruz kızım." bi de yukarlardan gelmiş, ne çamura bulanmış, ne kalabalığa girmiş. kendimi çok çömez hissettim.

annem de bozdu bi ara beni, biri sahnede şiir okuyordu. annem dönüp "çok takdir ediyorum bu kadını" dedi. ben kim olduğunu bilmiyordum kadının. şöyle bi cevap aldım: "gülsen tuncer tiyatro sanatçısı ama sen şöyle hatırlayacaksın, aşkı memnu dizisindeki hala rolünü oynamıştı." öyle hatırladım kim olduğunu evet, aşkı memnu hayatımda baştan sona ağlaya ağlaya seyrettiğim tek dizidir, anlaşılan ailem bunu asla unutmayacak.

protesto buluşmasına inci küpelerim ve çiçekli eteğimle, üstüne bi de makyaj yapıp gitmiş olmam da yankı buldu ahhahhaha! çamuru tahmin etseydim kazı botlarımı giyerdim aslında ama gene de pişman değilim. benim için dünkü toplanmamız, daha iyi günlerin geleceğine dair bi kutlamaydı. vesileyle molotof kokteyli yapmaya bi milyon ışık yılı kadar uzak biri olduğumun da altını çizmiş oldum herhalde. böyle suçlayacaksak birbirimizi eğer, ben de bi takım evlerin bahçelerine domuz bağıyla bağlanmış insan gömmeyi nerde öğrettiklerini sorarım. böyle şeyler sormak istemiyorum, böyle soruları kaale almıyorum. ama hatırlıyorum o evleri ve toplu mezarları. çünkü koyun değilim, aptal hiç değilim.

dünden geriye iyi bi his kaldı içimde, bi de biraz burukluk. babamla yanyana konuşmaları dinlerken bi ara ağladığını farkettim. atkısının ucuyla gözlerini siliyordu. babam için 40 yıl sonra aynı yerde, yanında kazık kadar kızıyla oturmanın nasıl bi his olduğunu düşündüm. sonra binlerce insan, hiç tanışamadığımız okul arkadaşlarımız için ayağa kalktık, tek ve gür bi ses olduk, "odtü ayakta, odtü yürüyor, gelenek sürüyor!" diye.

ben odtü'yü yazmaya devam edeceğim sanırım ara ara, marjinal tipler olmadığımızı, silahlı hiç olmadığımızı. sadece değişim görmek isteyen, canına tak etmiş, hakaretten bıkmış insanlar olduğumuzu.

December 27, 2012

bugünkü program

tam yazmaya başlayacakken bi güvercin gelip camın önündeki kırıntıları yemeye başladı kıtkıtkıt, arada göz göze geliyoruz. dikkatim dağıldı. neyse, şu kahveyi bitirip giyineceğim, sonra okula gideceğim.

bugün meşhur stadyumumuzda toplanıyoruz, geçen hafta okulda olanları protesto etmek için. şahsım adına sadece güzelim kampüsün cehenneme çevrilmesini değil, canımı sıkan her şeyi protesto etmek için orda olacağım. aptal yerine koyulmamızı, fakirliği, sefaleti, hakaretleri, habire ikiye üçe beşe bölünmeye sevkediliyor oluşumuzu.

kendimi hiçbir zaman herhangi bi gruba dahil hissetmedim. 10küsur yıldır odtü'de olmama rağmen "bizim okul" demeye başlamam bayağı yenidir, böyle aidiyetlerim olmadı pek hayatım boyunca. çaba göstermeden parçası olunan şeylerden gurur duyma hissini anlamıyorum, buna milliyetinden, etnik kökeninden gurur duymak da dahil. fakat şu koca memlekette "yahu işler yolunda gitmiyor" diyebilen, "bunlar bizim öğrencimiz, ses çıkarma hakları var" demeye cesaret eden tek üniversite bizimkiyse eğer, kırık dökük yanlarını göz ardı ediyorum ve çok gurur duyuyorum okulumla.

sahip çıkmak önemli bi şey, pastanesinden stadyumuna kadar. inci pastanesi kapandıktan sonra arkasından "aman zaten profiterolleri de çok kötüydü" diyenler oldu, tüylerim ürperdi. o güzelim bina gitti, içimiz dışımız alışveriş merkezi oldu, biz doğalgaz faturasına dertlenirken birileri trilyonlar götürüyor? hiçbi şeye mi canınız sıkılmıyor yahu?

stadyumdaki devrim yazısı hakkında türlü efsane dolanır ortalıkta, silinmez boyayla yazıldığını söylerler. hoşuma gidiyor böyle hikayeler ama boya silinmez falan değil, odtü yönetimi düzenli olarak yeniler yazıyı. yıllar önce bi sabah gözlerimle gördüm, mavi gömlekli okul çalışanları fışır fışır üstünden geçiyordu. kampüsün çeşitli noktalarında anıtlar vardır, küçük anı ormanları falan, okulun tarihine, eski öğrencilerine adanmış. herkes mi devrimci okulda? değil tabi ki, hayat öyle bi şey değil artık. ama bi hikayesi var ve bu hikayeye saygı duyuluyor.

o eski öğrenciler bugün 70li yaşlarına geldi, biri de babamdır. zaten okula gelecekmiş bugün, bi konuşma varmış dinlemek istediği. bu yaşta hala konuşma dinlemek için sokaklara dökülmek. babam trenle istanbul'a gider konuşma dinlemek-yapmak için, hiç uyumadan gene trene binip eve döner. arkadaşları da böyle. bu eski öğrenciler o zamanlar "vatan haini" diye damgalandıkları için yazıyorum bunları. hala biraradalar, bugünün öğrencilerine burs veriyorlar, içlerinden biri hasta oldu mu tavuk suyuna çorba yapıp gidiyorlar, kitap yazıyorlar. çoğu zaman cenaze yerine "anma toplantısı" yapılıyor içlerinden biri gittiğinde, çünkü kendilerini tıp fakültelerine bağışlıyorlar.

iyi insanlardır. kendi fikirleri var, ona göre yaşadılar hayatlarını. geçen hafta kafası gözü yarılan öğrenciler uyduyu falan protesto etmiyordu, memleketin halini, seçilmiş bi başbakanın kendini binlerce polisle çevirmesini protesto ediyordu. kendi fikirleri var etraflarında olup bitenle ilgili, televizyonda her şeyin iyi olduğu söyleniyor diye hallerine şükretmiyorlar. çünkü içlerinde yol parası olmadığı için okula yürüyerek gelenler var. 300 lirayla bi ay geçirenler var. 300 lira bazı milletvekillerinin bi günlük telefon faturasına tekabül ediyor sanırım. bazıların oturduğu evlerin bi günlük kirasına yetmiyor bile.

velhasıl, gazetelerde falan görecek olursanız eğer "odtülü azgınlar anarşi istiyor" falan diye, durum hiç öyle değil. ben anamı babamı alıp gidiyorum bugün devrim stadyumuna, kütüphaneye kitap bırakacağım, akşam eve dönüp yemek yapacağım, anarşik biri değilim. tam tersi oldukça uyuz biriyim. daha iyisini hakettiğimizi düşündüğüm için, biraraya gelirsek daha güzel günler göreceğimize inandığım için kalabalığın arasında olacağım. zira buralarda hak verilmiyor, alınıyor.