Aylavyu Robyn.
Dün akşam Sarıkafa'nın tavsiyesiyle bir belgesel seyredip beğendim, şu:
Fotoğrafçı Cynthia MacAdams 70'lerde bir fotoğraf kitabı çıkarmış, kimi meşhur kimi yolda yürürken rastladığı feminist kadınların siyah-beyaz fotoğrafları. 40 sene sonra o kadınların bir kısmıyla yeniden konuşuyorlar, hem kendi hikayelerini hem de o yılların kadın hareketini anlatıyorlar. Aralarda daha genç sanatçı/aktivist kadınlar da konuşuyor, seyrederken 70'ler ile bugünü karşılaştırma fırsatınız oluyor biraz.
Beni en çok etkileyen hikayelerden biri, o yıllarda bir edebiyat yarışmasında birinci gelen kadının anlattıkları oldu. Yarışmanın birincisine 1000 dolar ödül verilecek; kadını birinci seçip 500 dolar ödül veriyorlar. Geri kalan 500'ü ikinci ve üçüncü gelen iki erkeğe paylaştırdılar herhalde diye düşündüm. Hayır, o ikisine de 500'er dolar ödül veriliyor. Kadın komiteye sormuş, cevap şu, "O ikisi senin kadar iyi değildi ama birbirlerinden de daha iyi ya da daha kötü değildiler."
Bu bir cevap değil tabii. Cevap belki şu olabilirdi, "Bunlar duygusal gelişimini tamamlamış yetişkin insanlar olmadıkları için yarışma rekabetini de kaldıramayabilirler. Seni kadın halinle birinci yaptık (çünkü herhalde sadece birinci olacak kadar değil, yok sayılamayacak kadar da iyiydi kadın), sen buna sevin, bırak öbür ikisi de avunsun. Kendilerini kaybetmiş sanmasınlar, mazallah testisleri filan düşebilir."
Kardeşim bir gazeteciler toplantısında, yanında oturan Belçikalı kadın gazeteciye onlarda da çalışma hayatında cinsiyet eşitsizliği olup olmadığını sormuş. Kadın ağzını açamadan arkasındaki Belçikalı erkek gazeteci cevap vermiş, "Yo hayır, kesinlikle yok." Allahım daha alınacak ne çok yol var.
"Yol uzun, güzergah zorlu, ne demeliyim? Zarif kardeşim benim, seni aldım yanıma, ikizimi almış yürüyor gibiyim." Belgeselin gayet hoş bir havası var; bunları yaptık, şu kadarı işe yaradı, mücadeleye devam. Tabii nereden baksanız 1,5 saaten kısa bir zaman dilimi ve sadece Amerika'dan bahsediyor. Ben çok cahilim feminist hareketin tarihi konusunda, okusam ne güzel olur, her şeyi Netflix'ten öğrenemeyiz değil mi?
Ay çok yalapşap yazdım, başka bir yere de varacağım yok. Kalkıyorum kompüterin başından. Yarın gene görüşürüz gibime geliyor.
Ben de feminist hareketin tarihi üzerine okumak istiyorum. Ayh belki de azıcık şunlarla ilgilensem Türkiye'deki geri zekalı feministlerin kafasına vura vura bir yerlere varırım. ERKEKLERİ SEVİYORUM, OĞLAN ÇOCUKLARINA BAYILIYORUM. Feminizmin salt erkek düşmanlığı gibi yansıtılmasından illallah dedim. Oturduğu barda birasını yudumlarken ayının biri bacaklarına baktı diye travmatize olan hemcinslerimden de illallah dedim. ÇÜNKÜ 9 YAŞINDA AMCASINA SATILAN GÜLNAZLAR FALAN VAR BU ÜLKEDE. Kudurmuş köpek ayarında nereye saldıracağını bilemeyen feminizmden de, kendini acındırarak var olan ağlak feminizmden de hoşlanmıyorum ve en çok bunların sesi çıkıyor maalesef.
ReplyDeleteBen erkekleri pek sevmiyorum :)
DeleteNeredeyse 40 yaşındayım, sorsalar "Erkekleri seviyor musun?" diye, müspet bir cevap vereceğimi sanmıyorum. Yönelimim o tarafa ama o ayrı, erkek cinsine sempati duymak ayrı. Yani bana öyle geliyor.
İşte Şafak da 43 oldu, dışarıdan bakan biri için hayatlarımız o kadar da farklı görünmeyebilir. Halbuki öyle değil. Sokağa adım attığım yaştan itibaren uğradığım tacizlerin bir kısmını anlatmaya kalktım, yaşadığı şok ve bunaltıyı görmen lazımdı. Hangi kadınlar tacize uğrar diye düşünüyordu bilmiyorum ya da ben neden taciz edilmemiş olayım bu memlekette? Ya da sayının çokluğuna şok geçirdi, bilmiyorum. Sonuna kadar dinleyemedi, susturdu beni.
Otobüste ayakta giderken aklına gelecek en son şey poposunu sağlama almak, ben ise 9 yaşından beri filan refleks olarak o şekilde seyahat ediyorum. Yetmiyor, yıllardır ayakta giden başka kızlara da bakıyorum, bir şey olursa bağırırım diye.
Hayatında bir kere bile "Sen bu işi yapamazsın" lafını duymamış, bana mesela "Kazıya kız öğrenci götürmüyorum" dendi. Doğuda bir kazıydı, o cevabı unutamıyorum. Sonra bir kadın hoca sayesinde kendime başka bir kazı buldum, gene doğuda. Yıllarca da hep oralarda çalıştım, uyum ve sevinç içinde.
Neyse işte, benzer deneyimler yaşadığımız için kız arkadaşlarımla başka türlü bir yakınlığımız var. Ha ben Şafak'a anlatmaya devam edeceğim tabii, bir erkeğin en azından biraz uyanması gerekiyor bence, kadınların gündelik hayatın en sıradan anlarında bile sürekli tetikte duruyor olduklarına. (Sadece popo kollamaktan bahsetmiyorum, işte sana sorulan soruya cevap veren erkeklerden filan da bahsediyorum.)
Valla her mücadelenin kudurmuş köpekleri ve ağlakları var, herkesin aynı frekansta olmasına imkan yok sanırım. Aynen dediğin gibi 9 yaşındaki o çocuk varken bazı feministlerin kuduz, diğerlerinin gerzek olmasının pek bir önemi kalmıyor.
Ay ben de tweet okuyunca gözlerimi deviriyorum, ona buna sinirleniyorum ama bence yapmam gereken şey ciddi okuma yapmak ve esas probleme odaklanmak. Bir de mücadele eden kadınlara destek olmak.