Çok rüzgâr var bugün burada, yağmur da yağacakmış, güvercinlere öğünlerini takdim ettim. Köpenkler karşılıklı koltuklarda uyuyor, Koko battaniyemi gasp etmiş ama alamayacağım kıçının altından, çok derin uyuyor.
The Witcher'ı sebat edip bitirdik, ben beğenmedim. Dizinin oyuncu kadrosu belli olmaya başladığında herkes kendini yerlere atmıştı, "Henry Cavill'den Geralt olmaaaağz!!" diye. Bence dizideki tek iyi şey Henry Cavill'di, gayet inandırıcı bir Geralt olmuş sesinden tutun haline tavrına kadar. Geriye kalan karakterlerin sevilecek bir yanı yok, karakterlerin bir derinliği yok. Bakılacak bir özellikleri de yok; saçları çok kötü, kıyafetler sıkıcı.
Saç, makyaj, kostüm departmanını geçtim, senaryo da iyi değil. Savaş çıkıyor, anlamıyoruz neden. Gelip şehri yakıp yıkıyorlar, kim bu düşman? Düşmana neden düşman olmamız gerekiyor? Bu insanlar kim? Bu kraliçe neden bu kadar gerizekâlı? Kadın kendini kuleden aşağı attı sonunda, "Ayh aptal kadın" diye gözlerimi devirdim. Ben Cersei'nin ölümüne ağlamış insanım.
Ayh neyse. Game of Thrones'dan sonra hayatın bir daha eskisi gibi olmayacağı belliydi zaten. Onun da son sezonundan hıncımı alamadım, haydi kapatıyoruz hop hop diye bitiriverdiler. The Witcher, o boşluğu dolduracak dizi değilmiş. Ama Henry Cavill'in köşeli çenesine ve karın kaslarına bakmak için seyrederim tabii ikinci sezonu.
Perşembe günü Urla'ya doğru yola çıkıyoruz, yılbaşından ziyade babamın 1 Ocak'taki 75. doğum günü vesilesiyle. Doğum gününden neredeyse bir hafta önce gidiyoruz çünkü biliyorsunuz çalışmayan telefonlar, çöken internetler, allah bilir utanıp bize söylemedikleri başka neler.
Hafta sonu bianet'e "forensic architecture" hakkında yazdı, valla okurken bir sürü şeyi merak edip gugılladım. Adli mimari tabir edilen iş gerçekten çok etkileyici, Eyal Weizman da enteresan bir mimar. Şuradan okuyabilirsiniz yazıyı. Weizman'ın kitaplarını ve El Cezire televizyonda yayınlanan Rebel Architecture belgesel serisini merak ettim. Weizmanlı bölümü şu:
Weizman'ın gözetleme kulesindeki bir askerle arasında geçen diyalogla başlıyor. Diyalog gerçekten İsrail'in Filistin'deki varlığının nefis bir özeti gibi. Weizman'ın iddiası, İsrail'in mimariyi ve yerleşimi bir savaş aracı olarak kullandığı. Bu bölümü seyredip diğerlerine de bakacağım. Rebel Architecture serisi, mesleklerini bir direniş yöntemi olarak icra eden mimarları anlatıyor.
Bir başka doğum gününü kutlayıp gideyim. Eddie Vedder, ay lav yu sins 1991.
Eski Türkiye'de MTV vardı, eski MTV de müzik kanalıydı. 1992'de 13 yaşında bir kuduz ergen olan ben, bütün dünyayla aynı anda oturup bu "unplugged" konseri izlemiştim. Bir daha da kendime gelemedim zaten.
Köşeli erkek çenesi motifini de hayatıma Eddie Vedder sokmuş olabilir, şimdi düşündüm de.
Çamaşır yıkamam, anamla babama götüreceğim şeyleri ayırmam filan lazım. Kalkayım masadan. Grunge hırkasını giymiş kardeşlerimden başlamak suretiyle hepinizi öbüyorum. iyi haftalar temenni ediyorum.
No comments:
Post a Comment