Pazar günü Ankara Kitap Fuarı'na gittik, herhalde corona virüs kaptık çünkü çok kalabalıktı ve bırakın ellerini 20 saniye yıkamayı, kendini yıkamayan insanlarla yan yana kitaplara baktık.
Yemin ederim yazarken utanıyorum ama kış mevsimindeyiz, ben yıllardır sigara içen insanım, fuar alanı o kadar da sıcak değildi ama gene de aldım ben o kokuları. "5 gündür yıkanmıyorum" kokusu. Öyle orta yere hapşıranlar, yayınevi çalışanlarına öksürenler. Biraz daha bundan bahsedersem 20 yaş yaşlanacağım buracıkta, Mine Kırıkkanat olacağım, göbeğini kaşıyan kıllı adamlar filan.
Neyse, pazar pazar kendimizi bakteri denizine atmamızın sebebi Jean Christophe Grangé imza etkinliğiydi. Valla bana kalsa çok üşenirdim, zaten son 2-3 kitabını okumadım, bıktım sanırım biraz o tanıdık kurgudan filan. Ama barbar kocam heyecanlandı, "Adam kalkmış Ankara'ya gelmiş! Sen bayılırsın böyle şeylere, buna niye gitmiyoruz?"
Erken gitmeyi başaramadık, biz vardığımızda dev bir sıra oluşmuştu doğal olarak. En fazla bir saat bekleyelim, daha uzununa girmeyelim diye anlaşmıştık. Girmedik imza kuyruğuna. Ama şans eseri Grangé'yi yakından gördük. Fuara girer girmez sağ tarafta bir Fransız Enstitüsü standı vardı, orada takılıyordu. Valla iş makinası seyreder gibi durup baktık adama bir süre. Kocam fotoğraf çekti.
Sonra da "Delikanlı adammış, kalkmış gelmiş virüstü Türkiye'ydi bakmadan!" diye takdir ettik Grangé Beyi. Valla bu mesafeden sevimli birine benziyordu.
Sistemli bir şekilde dolandık fuarı, barbar kocam yeni tutkusu olan İstanbul'a gelmiş elçi günlüklerinin, seyahatnamelerin peşine düştü, Tarih Kurumu'ndan iki kitap aldı. En sevdiği yayınevi Kitap Yayınevi yoktu fuarda, bozuldu biraz. Ben de bakmak istediğim birkaç yayınevini göremedim. Ama Mehmet Eroğlu'nu gördüm, İletişim standında oturuyordu.
"Allaaah Mehmet Eroğlu!" deyivermişim, gidip son kitabını aldım hemen, Kötü Adamın On Günü. Tabii sormak isteyebilirsiniz, "İyi Adamın On Günü'nü okudun mu?" diye. Hayır. "Peki hiç Mehmet Eroğlu okudun mu?" sorusunun cevabı da menfi. Okumadığım halde hayatımdan çıkmama konusunda bir Sezgin Kaymaz değilse bile bu kategoride ilk 5 içindedir Mehmet Eroğlu. Annemlerden çalıp eve getirdim kitaplarını, kaç sene oldu. Leylak Dalı'yla konuşurken kaç kere bahsi geçti allah bilir, "Sen seversin" yazarlarından biri.
Neyse, kitabı alıp Mehmet Bey'e doğru hamle yaptım, Mehmet Bey tam o anda sandalyesinden kalktı, arkasını dönüp standın içine yürümeye başladı. Anında bozuldum, kocam sırtımdan itti "Yahu git, nereye kadar gidebilir zaten adam standın içinde?" diye. O arada Mehmet Bey beni görüp döndü, yeniden oturdu imza verme sandalyesine. "Ay hocam ben molanızı böldüm?" dedim, Odtülüymüş, tabii ki haberim yoktu, o "Hocam" alışkanlıktan fırladı ağzımdan zaten. Kime nasıl hitap edeceğini bilemeyenlerin kurtarıcısı "Hocam".
Adımı sordu, söyledim. "Hah!" dedi. Meğer torununun adı da Mina'ymış. Yani sormak istedim acaba kızının çocuğu mu yoksa oğlunun mu diye. Çünkü eğer oğlu varsa ve bu Minacık oğlunun çocuğuysa resmen kağıt üstünde benden bir tane daha var. Bizim soyadlarımız aynı çünkü Mehmet Bey'le. Sonradan gugılladım, Mehmet Bey'le aynı ilkokuldan da mezunmuşuz. Biraz daha gugıllasaydım allah bilir neler bulacaktım; belki ben Mehmet Eroğlu'yum, Mehmet Bey de bendir, bilemiyorum.
Ağzımda bir şeyler geveledim, kikirdedim filan. İmzalayıp geri verdi kitabı, hop diye ayağa kalkıp şrank diye elini uzattı, tokalaştık. Mihihiihi diye ayrıldım standdan. Ya Mehmet Eroğlu acayip janti bir bey'fendiymiş, hem çok şık hem çok havalı. Valla heyecanlar içinde imzalattım kitabı.
Sezgin Kaymaz okumaya başlamak için Sezgin Kaymaz söyleşisine gitmem gerekti, herhalde artık Mehmet Eroğlu da okurum diye düşünüyorum. Bu son iki kitap polisiyeymiş üstelik, daha ne ister insan.
Kitap dükkanı eganba'da bu hafta Marquez kitapları indirimdeymiş, haftanın yazarıymış. 6 Mart doğum günü çünkü hayatımın ışığı Marquez'in. Şu listedeki kitaplar içinde bir tek Benim Hüzünlü Orospularım'a kefil olmam, seveni de oldu ama ben beğenmemiştim. Hiç okumadıysanız eğer, öykülerinden başlarsınız belki. Yaprak Fırtınası, Kırmızı Pazartesi, Albaya Mektup Yok.
Balık burcu sezonu tam gaz devam ediyor, biraz gerizekâlı oluyorlar ama sevilmeyecek kadar değil. Aynı doğum gününü paylaştığımız Jon Bon Jovi Bey'den bir parçayla veda etmek istiyorum, çok öbüyorum.
Kır saçlı çeşitli evrelerde kelleşmeye yüz tutmuş adamlar tablosu ve geride göze batan bir Fransız burnu :D
ReplyDeletemehmet Eroğlu ile yaşadığım varoluşsal labirente de ba-yıl-dım, kahkaha attım boş ofiste yankılandı. Bu kadar çok sayıda Türkçe kitabı bir arada göremiyorum nicedir, corona paranoyamız dinerse ve uçağa adım atmayı göze alabilirsem, bir dahaki ziyaretimi fuarlardan birine denk getirmeliyim, anlaşıldı.
Ahhahhha Fransız burnunun yanında Fransız süveteri, ayakkabıları ve genel bir Fransız aurası da vardı :)
DeleteAy ben de varoluşsal labirente kahkaha attım, hakikaten tam isabet bir tanım ahhahhhah :D Mehmet Eroğlu her sene burada UM-AG'da yazma atölyesi yapıyor aslında, gidip orada iyice kangrene çevirebilirim aslında her şeyi.
Ya bendeki corona paranoyasıyla ben nasıl kalkıp gittim o fuara, hala aklım almıyor. Şimdi de delirmiş gibi bağışıklık güçlendireyim, onu içeyim, bunu yiyeyim diye kendimi tamir etmeye çalışıyorum :/
Onları geçtim de bak sen bi kitap yazsan şu yukardakiler gibi mesela, mesela bi fuara gelsen ben de sana imzaya koşsam, ayyy çok bi güzel olmaz mı? Valla bak ben de seni acayip keyifle okuyorum, çok öbtüm <3
ReplyDeleteHemen hayal kurdum, kitap yazmışım filan diye. Ben insan içine imzaya filan çıkamazdım, sizin eve gelir mutfak camından üfleyerek sigara içerdim ama. Fuarlara değil evlere giden kitap yazarı olabiliyorsa şimdi başlıyorum büyük ses getirecek ilk romanımı yazmaya :D
DeleteValla sen iltifat ettikçe oturduğum yerde kızarıyorum Ecehan :)Tekrardan öbüyorum, bunlar hep senin inceliğin ♥
İki gözüm öğnüme aksın ki iltifat etmiyorummmmm. Başla sen, bizim evin mutfak camını mı istersin, bahçeyi mi, balkonu mu, beraberce tüttürürüz ay o kolay ;))
DeleteTekrar söylüyorum iltifat filan etmem ben, etmiyorum.
Gelirsen görürsün hatta ne biçim inceyim hem de ;)) Bedenimi söyleyemiyom bilene o derece ;)))
DeleteBu yorumlarını olduğu gibi arka kapağa koyalım o zaman, ben şimdi boş bir word belgesi açayım, her şeyin bir başlangıcı var :D
DeleteAy beden meden, şimdi giyindim, arkadaşım taşınıyor ona bakmaya gidicem. Daha geçen ay "rahat kot" diye giyiyordum, şimdi içinde nefesimi tutarak duruyorum, NASIL OLABİLİYOR BU YA?!? Umarım patlatmadan pantolonu gider gelirim, çok mutsuzum yarabbi :/
Corona telaşı bağışıklık güclendirmesinden olmuştur o fazlalıklar :) Üşenir Ecehan Mina kitap yazmaya, yıllardır söyleriz ama dilimizde zeytin ağacı bitti, zeytinlerini yidi, yine de yazmadı. Mehmet eroğlu oku diye de umuma açık yerlerde kullanamayacağım yeri değil de kulağımı yırttım da dikiş attı yine okumadı. Gerçekte bu polisiye, seversin. Keşke ötekiyle başlasaydın. Ben henüz bu ikinciyi okumadım, bakalım nasılmış. Coronaya gelince valla ikinci konser biletimi de iptal ettim. Zira perşembeden beri hastayım, tırstım. Dr a gittim, meğerse (kayınvalidemin deyimiyle) farincik olmuşum. Boğazım sahra çölü, kronik bir farincikim vardı zaten akuta dönüşmüş okudu canım. Corona gelirse ilk bana yapışır gibi geliyor, bu kaçıncı hastalık sülalesini satayım :)) Ecehan cidden iltifat etmiyor, kendisini tanıdım, çok samimi ve şekerleme bir insan o :)
DeleteVitamin içsem yarıyor olabilir, bence haklısın :D Ay İyi Adam'ı da sipariş ettim, önce onu okuyayım diye, sıra bozulmasın. Haberim olsaydı böyle iki kitap olduklarından, fuardan alırdım. Şuursuz okuyucunun maceraları :D
DeleteBenim de boğazımda bir yumru var ama tamamen uyduruyor da olabilirim, corona çok sinirlerimi bozdu, emin olamıyorum. Ateşlenirsem düşünürüm artık, naapıyım. Geçmiş olsun yav, akut olan farinciğe çok üzüldüm :/
Ay şu ne götürsen basan yayınevleri var ya, fuarda da gördüm standlarını. İki yazar bey, önlerinde yarımşar A4 kağıtlara mavi keçeliyle isimleri yazılmış, oturuyorlardı. Bence bana da o yakışır, 100 kopya bastırtayım "Her Şeyi Basıyoruz Yayınevi"ne, peçeteye adımı yazar otururum. İkiniz gelseniz fuara, çay ısmarlarım, beraber otururuz.
Hadi be, o yazarlar senin tek cümlene kurban olsunlar. Şu yolladığım linki izle, corona konusunda bugüne kadar izlediğim en akılcı video:
Deletehttps://youtu.be/H0_1R_Ea7UA
İzleyeyim hemen. Ay gerçekten bir salgın hastalık eksikti hayatımızda, o da koşup geldi lanet olsun.
DeleteGeçmiş börtdeyiniz kutlu olsun efendim :)
ReplyDeleteHiç okumadım valla kitaplarını. Ama Grangé'yi takdir ettim. Ego yapmadan kalkıp gelmiş. Son zamanlardaki imajımız düşünülünce bu çapta bir yazarın gelmesi iyi bir şey. Enstitüyü tebrik ediyorum (resimlerde Hülya Hanım ve Sebastien Bey'i gördüm, onlara teşekkür ediyoruz). Aylar önce bülten mailiyle haberim olmuştu.
Fakat gitmedim. Hem canım sıkkındı hem de kitap fuarlarını sevmediğimden. Dediğin gibi devasa kuyruklar oluşuyor (geçen sene gördüğüm en devasa kuyruk Canan Karatay'daydı aka the last coronasavar) ve Marakeş pazarı gibi kokuyor. Ben artık kokma meselesini hiç kaldıramıyorum. Alt tarafı her gün bir kere su altına girecekler. Ve bir paket sigara almak yerine deodorant kullanacaklar. Hepsi bu. Yok. Ayaklı lahmacunlar olarak hayatlarını sürdürüyorlar.
Bir de fuarlarda şok indirimler olmuyor genelde. Tek tük cengaver yayınevleri yaparsa yapıyor (Dergah'ı bu konuda seviyorum). Kalanlar Kitapyurdu fiyatlarından bile pahalı. 20% indirimi herkes yapıyor artık. Onun için o kadar yol tepme fikri (lahmacungillerle mücadele dahil) bana uzak geliyor. Geçen sene hele bebek arabaları altında kalacaktım fuarda dolaşırken. Laf ola beri gele, dolaşıyorlardı. Kitap almaya çabalayanları da eziyorlardı. Çok kapitalist olacak ama, bence giriş ücretini arttırmak lazım. Böylece "geçerken uğrayan"lar elemine edilecektir.
New Model Army konserini yazacaktım bloga. Belki başka zaman. Yazın Odtü'ye Inti-Illimani geliyor. Güzel şeyler de oluyor demek ki bu hayatta. Gencecik insanların öldüğü, iki sınır arasında yaşam mücadelesi veren insanların, bebeklerin olduğu bir dünyada yaşadığımız gerçeğini unutmadan...
Çok mersi :D Aslında Chris Martin'in de aynı gün ama gıcıklık olsun diye onun adını anmıyorum ahhahhha :D
DeleteYa valla, biz de çok takdir ettik Enstitü'yü. Kenarda durup Grangé'ye bakarken frankofon olmadığıma çok üzüldüm, belki o zaman çekinmez laf atardım, hatrını sorardım :) Fotoğraf çektirenler oldu, biz utandık ayaküstü adamı sıkıştırmaya.
Aldığımız her şey internet kitapçılarında 3-5 lira bile olsa daha ucuzdu, Tarih Kurumu hariç, o kitaplar zaten çok ucuz, bir de %50 indirim vardı. Ama Tarih Kurumu, eskisi gibi değil pek, ben alacak bir şey bulamadım. Bu eski ve büyük yayınevlerindense küçüklerden daha çok kitap alıyoruz, onların da çoğu yoktu fuarda. Bebek arabası gene çoktu, fakat pazar günü diye herhalde, en azından okuldan zorla getirilmiş çocuk yoktu. Valla haklısın, pek bir çekiciliği yok fuarın. Mustafa Balbay, Erol Mütercimler filan gibi televizyon ünlüleri vardı, onların önünde çok kuyruk vardı. Bir de bir çocuk kitapları yazarı imzası kalabalıktı, tanımıyorum kimdir.
Ay Inti Illimani'ye çok sevindim! O yıllar önceki ODTÜ şenlik konserine gitmiştim, hiç unutamadım. Dünya yanarken konser mi olur havası var etrafta, biliyorum ama Şili'den kalkıp Ankara'ya gelmekte de bir dayanışma var bence. Sanata sarılamayacaksak neye sarılalım di mi?
Pazar feci kalabalık olur diye Pazartesi gittim ben,konferansı vardı bir de. Fransızca o kadar güzel bir dil ki 5 saat konuşsa dinlerdim herhalde. Kitabını alıp sıraya girmeye üşendim ama az sayılırdı sıra sonra pişman oldum.Uzaktan gülümsedim kendisine yetti.
ReplyDeleteHaftaiçi tekrar gidersen Katsushika Hokusai'nin The Great Wave tablosunu güzel bir kartona basmışlar bir sürü de güzel poster vardı bir bakabilirsinn.
Köpüşlere selam ^.^
Ay o konferans pazartesi miydi ya? Fuarda bakındım bakındım, bir program, bir yerleşme planı bulamadım :/ Zaten sonra o pazar kalabalığı dayanılmaz bir hal aldı, kaçtık. Biz de pazartesiye niyetlenmiştik, kocamın istanbul'a gitmesi gerekince pazar günü gittik mecburen.
DeletePosterleri gördüm, birkaç tanesini gözüme kestirdim hatta, "Çıkarken uğrayıp alayım" salaklığına kurban gitti. Arkama bakmadan koşarak çıkınca fuardan, unuttum posterleri. Var ama evde, geçen senelerde alıp çerçevelettiğim Osman Hamdi Bey var bir tane :)
Köpüşler havanın ısınmasıyla beraber kıpır kıpır bir hal aldılar, yakalayıp ileteceğim selamını :)
ben hiç okumadım grange. defalarca aklımdan geçirdim ama neden bilmiyorum hiç muvaffak olamadım henüz. ona gelene kadar daha bir sürü de yazar var heves ettiğim ama bu hep olacak. okumayı unutacak kadar yaşlanacak hale gelir miyim bilmiyorum da hayat keşke sadece biz isteyince biten bir şey olsaydı. o ara canımız neyi okumak, neyi yapmak istiyorsa listeyi bi' dolduraydık keşke.
ReplyDeletebu karanlık girişten sonra beş gündür yıkanmıyorum kokusuyla silkinip kendime geliyorum. dün bir avm'ye girdim rossman'dan sabun alayım diye. yanımdan kendince son derece havalı genç bir adam geçti. bak süslenmiş çıkmış evden öyle belli ki ve allah biliyor ya adım gibi eminim o genç adamdan yayılan koku 'yolda terledim' kokusu falan değildi. ben en az beş gündür yıkanmıyorum ama montum alındığından beri su yüzü görmedi kokusuydu. böyle ağır bir koku. jöle falan sürmüş bir de. umarım yakın zamanda bir kız arkadaşı falan bunu kendine getirir. çok sinirleniyorum o kokuya.
ecehan ve leylak dalı'nın sözlerinin iltifat olmadığına kefil olurken kitap yazman konusunda korkularım olduğunu belirtmeden geçemiyorum. ha yazsan, kitapçı önünde sabahlar beşer onar tane alırım o ayrı ama kitap yazan blogu bırakıyor yahu, benim burada sana çok ihtiyacım var. ama bırakmayacaksan oylamaya ben de evet oyumla katılıyorum.
bu arada indirimlere bakım ama bana yalan gibi geldi. o kadar indirim hep oluyor zaten. insanın en sevdiği yazarın artık kitap yazamayacak olmasına da ayrıca isyan edeyim şurada. yarın gabo'ya özel bir şeyler var bende onları paylaşacağım umarım.
vallahi aynı anda iki doğum gününe davet edilsem biri bon jovi'den diğeri senden gelse tabii ki önce bir acaba der ama yeminlen bak yine sana gelirim. rock star olabilirsin ancak bir minoshka değilsin boncovicim. iyi ki doğdun boncuk gözlü mina! hasretle kucaklıyor, hediye olarak dünyanın en iyi türk kahvesini pişirdim bekliyorum.
<3
Grangé okumamakla çok bir şey kaybediyor değilsin; Dan Brown okuduysan mesela, aşağı yukarı aynı şey. Zaten kitap fuarına gidene kadar evde eğlendik, ben Dan Brown kitabı götüreyim, "Aaa siz aynı adam değil misiniz?" diye şaşırayım dedim. Şafak da "Stephen King gelmediği için ben de mecbur size geldim. YOU ARE SECOND BEST!" diyecekti filan :D Kazıda çok okudum Grangé, tam öyle başka işin varken boş vakit yaratıp okunacak kitaplar. Gerilim, cinayet, cart curt. Eski kitapları daha iyiydi, son çıkanı aldım gene de, bakıcam neler oluyor. Sanırım Montenegro'da geçiyor, dedem Montenegro köylüsü, belki bir bağ kurarım kitapla.
DeleteTabii canım, "Yolda terledim" ile "Beş gündür yıkanmıyorum" çok rahat ayırdedilir. Su yüzü görmemiş montu da biliyorum. Anaları neden öğretmemiş bunlara kendilerini ve montlarını yıkamayı diye sinir içinde kalıyorum. Zira çıktığı odanın ışığını kapatmayı öğretmeye çalışıyorum 45 yaşındaki kocama.
Kız yok ayol, ne yazıcam ben. Buraya car car yazmakta bir şey yok, buraya öykü yazmıyorum, roman yazmıyorum, karakter yaratmıyorum ki. Anamla babamın kısmen deli olmasının ekmeğini yiyiyorum, beraber gülüyoruz :)
Kitap fuarı indirimlerinin çoğu yalan, tek tük var gerçek indirim. Fuara gitmişken adettendir diye alıyor insan. Ya valla zaten edebiyat konusunda fuarlardan daha büyük problemlerimiz var. Fuarın en kalabalık yeri hediyelik eşyacılar, Fridalı bardak altlığı, Şener Şenli defter filan. O aylık çıkan götüm gibi edebiyat dergileri yüzünden. Her şeyi bardak altlığına ve tek cümlelik sloganlara çevirdiler. "Kuş ölür, sen uçuşu hatırla", kadını bu bir cümleye sıkıştırdılar, önünde arkasında koca bir boşluk.
Doğum günü kutlu olsun posbıyığın, hala bir yanım yas tutuyor. Ay bence el ele tutuşur Jon Bon Jovi'nin partisine giderdik, belki Shakira da oraya gelirdi. Shakira gelince Marquez de gelebilirdi; bir babam, bir de Marquez, başka da Shakira hastası kimseyi bilmiyorum şu hayatta.
İçeceğim o kahveyi ya, and içtim o kahveyi içmeye ahhahhha :D Ben de öpüyorum, patimi dizine koydum, masadan peynir almayı umuyorum ♥♥♥