December 17, 2020

2020'de Kitap, 2020'de Müzik

Ayh bu ayın da yarısı geçmiş bile, 2020 bitiyor resmen. Senenin bu son günlerinde, Türkçe yazan bunca insan içinden bir kenara ayırıp bağrıma bastığım herifin bir seri kadın tacizcisi, bir predator olduğunu öğrendim. Öğrenmeden 3 gün önce bir kitabına başlamıştım, öğrendikten sonra arasından ayracımı çıkarıp kitaplığın derinliklerine tıktım kitabı. Her yerde fotoğrafları karşıma çıkıyor, yüzüne bakmayı içim almıyor, yazdıklarını okuyabileceğimi hiç sanmıyorum. Bundan sonra da sayemde bir kuruş para kazansın istemem. 

Kadınların yaşadıklarının dehşetini sindirmek mümkün değilken üzerine bir de edebiyat çevrelerinde gayet de bilinen bir durummuş diye okuyup duruyorum. Edebiyat çevreleri ne kadar ayı-erkek çevreler. Bir kadın daha fazla dayanamayıp herkesin önünde çığlık atana kadar o ayı-erkek ve dahi yer yer kadın çevreler kafalarını diğer yana mı çeviriyor?

Ya da biz ne yapıyoruz? Mesela bandrol sahteciliği yapıp kendi yazarlarını dolandırdığı ortaya çıkan yayınevinin kitaplarını hâlâ satın alıyor muyuz? Yine aynı yayınevinde taciz iddiaları da vardı, onlar ne oldu? 

Bu ahval ve şerait içinde polisiye okuyorum, mümkün olan en az sayıda insanla konuşuyorum. Daha az kalori alıp daha çok su içmeye çalışıyorum. Ev üzerime üzerime geliyor mu? Bazen geliyor. Bazen de gelmiyor, yani elimden bu kadar geliyor.

2020'yi caz dinleyerek geçirmişim, yıl sonu listesini görünce şaşırmadım. Beni depresyona sürüklemiyor caz, başka şeyleri hatırlatmıyor, insan sıfatından çıkmadan efendi gibi müzik dinleyebilmemi sağlıyor, bir yandan başka şeylerle meşgul olabilmeme müsade ediyor. Liste şu, Instagram'da paylaşmıştım:

Babama dönüşmüşüm hakikaten, babam aşırı sofistike bir caz dinleyicisi olduğundan değil, aynen benim gibi ennnnn meşhur kim varsa onları dinlediğinden. Annem nefret eder cazın her türünden. En çok dinlediğim 5 sanatçı içinde bir Miles Davis eksik, o da 6 numaradır eminim.

Goodreads'de kendimle girdiğim "50 kitap okurum bu sene" iddiasını kazanıp üzerine an itibariyle 13 kitap daha eklemişim. Çoğu polisiye, üçte biri filan normal roman, az çizgi roman okumuşum. Bizim Büyük Challenge'ımız bana bu sene ne bir tat verdi ne de heyecan, gene de challenge maddelerine denk düşürdükçe işaretledim. Geriye sadece "2000-2010 yılları arasında yazılmış Türkçe bir kitap" maddesi kaldı. Bu madde için işte yukarıda bahsettiğim tacizci mahluğun kitabını okumaya başlamıştım. Bu saatten sonra bu maddeye denk gelecek bir kitabı ne aramak istiyorum ne bulmak ne de okumak. Feci şekilde sıkıldım şalanj yapmaktan da Türkçe edebiyattan da. Sosyal medyadan üzerime kitap yağmasından da bunaldım, bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi geliyor görünce, sürekli kitap sipariş ediyorum. Sipariş ettiğim hızla okumuyorum, aslında bu yeni çıkan kitaplarla o kadar da ilgilenmiyorum. Kitap okumak çok kişisel bir şey, en yakın arkadaşımla fikir ayrılığına düştüğümüz oluyor, neden hiç tanımadığım insanların övdüğü kitapları almaya çalışıyorum ben?

Perşembeymiş ayol bugün, uyandığımdan beri cuma sanıyordum. Ayh neyse, bir önemi var mı? Valla yok, neden olsun. Son günlerde yaptığım en faydalı şey camları silmek oldu sanırım. Temiz camlar moralimi düzeltiyor. 

Söyleyecek bir şeyim yok, gideyim bari. Naapıyorsunuz, iyi misiniz?

31 comments:

  1. aralık başından beri buhranlı bir pandemi süreci yaşıyordum, babamla ilgili bazı sorunlar da tüy dikmişti üzerine, iki gündür o sıkıntı çözülme sürecine girince ben de biraz gevşedim. Sabah kalktım evi süpürdüm, sonra saçımı boyadım, boya süresince toz aldım, sonra duşa girdim. Saçım kuruyunca bir gayret, bir gazla ağacı çıkarıp kurdum ve süsledim valla, o şıkırtılı ışıklar yanınca biraz moralim düzeldi. Asosyallikten, insansızlıktan, endişeden dayımın deyimiyle "çıldır geldi". Pandemi bitse de Çıldır'a-mı-gitsek :)))

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ay ne güzel olmuş ya 🧡 Evi süsleyemeyeceğim, içimde sıfır ev süsleme motivasyonu var, zaten eskiden de pek yaptığım bir şey değildi. Ama kuaföre gitmeyi o kadar arzuluyorum ki anlatamam. Kendim kesiyordum uçlarından, çok kötü olmuyordu. Son sefer çok kötü oldu ahhahhhah :D Pandemi bitince her yere gitmek istiyorum, Çıldır-Çıldırma, her şey olur bana.

      Delete
  2. Canim Minam, Hasan Ali Topbas hic okumamistim. Listemde olmasina rağmen almamistim da. Iyi sanatcilarin sevilen eserleri olması ve özel hayatlarında bir pislik cikmasi halinde sanatına nasıl sert çevireceğiz teması benim zamna zamna, ve bu vesileyle hala düşündüğüm bir temadır. Örnegin Lawrance Durrell çok severim. Kendisi kitaplarından da aslında çaktırmadan Dogululari asagilar, Türkleri sevmez ve ensest adam ama yine de kitaplarini seviyorum. Çünkü bütün bu pisliklerini biliyor, kabul ediyor ve çok güzel anlatıyor. Bilemiyorum bu konuda kafam karisik. Ajda'ya da sirtimi dönemedim misal. hala dinliyorum. Kolayca döndüklerim de oldu. Woody Allen'in dizinin aciklamari geliyor aklıma ben acikladim siz hala izliyorsunuz onu diye, ne kalp kirici, çok hakli.
    Ben bu sene çok az kitap okuyabildim. En etkilendiklerim Dennetin Dogusu ve Kehribar Gözlü Tavsan oldu. Sende bu senenin en iz bırakan kitapları hangileri? Good reads'de adin ne? Ben de geldim sonunda. Yarim biraktigim kitaplarımı takip etmem acısından aydiulatici oldu.
    Bir de bu sene en iz bırakan film ve dizilerin ne oldu?
    Benim film: Parasite, Totoro, Memories of Murder
    Dizi: Dark ve Modern Love galiba. Düsünsem çıkar ama düşünmeden cikanlar bunlar. Demek ki gercekten iz birakmis.
    Öperim çok çok iyi ki varsın.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ohhh valla ben de düşünüyorum aynı şeyi, hatta buralarda da daha önce konuştuk bazı blog komşularıyla. Zaman herhalde cevap, üzerinden zaman geçince yazarın pislik bir yaratık olmasının etkisi azalıyor. Hep Knut Hamsun geliyor aklıma, herif %100 Nazi destekçisi, kendini paralamış Norveç de Nazilere yanaşsın diye filan. Çok seviyorum romanlarını ve okuyorum. Durrell'in de herhalde üstünden yeteri kadar zaman geçti, ben de Justine ile başlayayım diye düşünüyorum, hiç okumadım adamı.

      Hâlâ yaşayan sanatçılar olunca ne yapacağımı bilmiyorum, pisliğin derecesine göre sıralıyorum. U2'nun Bono'su ile bitmeyen bir kan davam vardı, pandemi sürecinde onu çözdüm en azından :D İlgi manyağı olarak sınıflandırıp barıştım. Hasan Ali Toptaş sinirlerimi çok bozdu, yaptıklarının üzerine bir de yetmedi o söyledikleriyle. "Öyle biri yok" rafına kaldırdım.

      Ben Goodreads'te şuyum:
      https://www.goodreads.com/user/show/20811160-mina
      Bul beni Zeynep :D Cennetin Doğusu'nu umarım 2021'de okuyacağım, çok istiyorum. Bu senenin iz bırakanları şunlar sanki: İşin Aslı, Judith (tam roman gibi romandı); Gölgeler Çekildiğinde (hem enteresan hem de çok iyi yazılmıştı); Gecenin Dibi (okuduğum en tuhaf cinayetli gerilim olabilir); Küçük Irmaklar (çizgi roman kategorisinden, pek tatlı bir hikayeydi); Bruno Chief of Police serisi (çünkü jötem Bruno Bey ve kırsal Fransız hayatı ve sana çok teşekkürler tavsiye için 😊🧡🧡); Americanah (iyi bir roman olmasının yanında bir sürü de şey öğrendim); Doğu Öyküleri -Marguerite Yourcenar (ufak tefek ama nefis bir öykü toplaması, neredeyse mitolojik öyküler, ay bu çok güzel bir kitaptı).

      Parasite beni de etkiledi. Yani en azından seyrettiğimi hatırlıyorum, çoğu filmi 3 gün içinde unutuyorum ya ne acayip. Çok güzel 3 korku filmi seyrettim Zeynep ama öyle Hollywood usulü gerzek korku filmleri değillerdi. Zaten tamamen korku filmi de değillerdi, küçük bağımsız yapımlar. Şunlar:

      Tigers Are Not Afraid https://www.imdb.com/title/tt4823434/ (Arkada buram buram politik bir atmosfer ve şiddet, önde çocuklar ve bir hayalet hikayesi.)
      Spring https://www.imdb.com/title/tt3395184/ (Ne zamandır gördüğüm en akıcı ve iyi diyaloglar vardı bu filmde. Bir canavar hikayesi ama aslında aşk hikayesi.)
      La Llorona https://www.imdb.com/title/tt10767168/ (Bunu Amerikalılar da çekti sonra, Amerikan olan değil, Guatemala yapımı olan. Gene çekirdeğinde Latin Amerika dramı var, filmi kadınlar alıp götürüyor.)

      Yıl bitmeden seyretmek istediğim tek film Portrait Of A Lady On Fire. Başka bir hedefim yok, çok merak ediyorum bu filmi. Ben de öpüyorum, ay belki önümüzdeki yaz bir beach'te şemsiyeli kokteyl içip sörfçü oğlanlara bakma ihtimalimiz var ya gerçekten bana yaşama sevinci veriyor ahhahhha :D 🧡😍

      Delete
  3. Mina maşallah ne kadar uzun süre dinlemişsiniz, gördüklerim arasında rekor sizde. :D Benim iyi haberlerim ama kepkesin olana kadar da yazmaya çekiniyorum. Ama mülakat iyi geçmiş diyebilirim, birkaç güne yazacağım ayrıntıları.
    Kuşlarımın arasında 5 yaş var, ikisinin de erkek olduğunu düşünüyorduk ama geçen gün kafesin altında yumurta buldum. Hem de sarısı vardı ama kırılmıştı :/ Hemen bir yuva yaptım kafese iliştirdim, bakalım belki bebek muhabbet kuşlarım olabilir. Bu yaşta anane olacağım.
    Son olarak çiçekçinin attığı 6 tane orkideyi sahiplendim. Hepsine ayrı ayrı banyo yaptırmak falan zor olacak ama bu da benim çelıncım olsun.
    Ne kadar yazasım varmış ya tutamadım kendimi. Köpüşlere çok selamm.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Valla onların hepsini dinledim sayılmaz aslında, sabah bir basıyorum play'e, akşama kadar kendi kendine çalıyor :D Ay hadi heyecanla bekliyorum ben iyi haberleri 🧡🧡🧡

      Ay yaaaa 🧡 Kuşlarla ilgili hiçbir şey bilmiyorum ama herhalde heyecandan ne yapacağımı bilemezdim, ananelik durumunu da haber ver mutlaka :) Yıllaaar önce orkide almıştım eve, inanmazsın ölmedi, çiçek filan da açtı. Ama evde bir yavru kedi vardı o dönem, onun patilerinden kurtaramadım orkideyi. Çok güzel çiçek, atılmış görsem panter gibi üzerine atlardım :D Satın almayı gözüm yemiyor, öldürürsem üzerime yapışacak "Gene çiçek öldürdü" diye ahahhhah :D

      Gene gel, gene yaz, neden var burası zaten. Köpüşler de selam söylüyor, öpüyoruz çok :) 😍🧡

      Delete
  4. Bandrol hadisesini duymamıştım. Sen diyince araştırdım ve şok oldum. Çünkü benim kütüphanemin en aranan yayınevlerinden biridir. Kitap fuarlarında muhakkak uğrar kapıya kamyonu dayamak suretiyle aldıklarımı yüklerdim :D Hayret ettim ve üzüldüm. Şimdi sorduğun o soruyla yüzleşmeliyim, "almaya devam edecek miyim?" Hayalkırıklklarından hayalkırıklığı beğen..

    Kitap veya film (izlemeli olan) şalanjlarına ben epeydir katılmıyorum. Katılacağımı da sanmam. Yanlış anlamasın kimse fakat üzerimde baskı kurduğunu hissediyorum bu etkinliklerin ve miş gibi yapıp bir görev icra ederek okumak da istemiyorum. Kitabın bütün esprisi kayboluyor. Hele de nalet 2020'nin kitap sevgimin köküne kıran soktuğu şu aylarda.. Zaman algımın bozulduğunu hissediyorum. Evde geçirdiğim zaman eskisine oranla daha fazla ama neden hiçbir şey yetişmiyor? Gün sanki 10 saat.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bizim ev de dolu bu yayınevinin kitaplarıyla, Steinbeck bastıkları için. Benim kafamda da "düzgün yayınevi"ydi. Almıyorum ben artık. Çok sevdiğim bir arkadaşımın ilk kitabı bu yayınevinden çıkmıştı, onun da kitaplarında bondrol usulsüzlüğü var. Birinci ağızdan dinleyince beni iyice etkiledi bu skandal. Bayağı arkadaşımın çocuklarının rızkının üzerine çöktü bu koca yayınevi. "Kitabımın ne kadar sattığını bilmiyorum, belki bilgisayarımı yenileyebilirdim, çok eski bilgisayarım" dedi bana, allah belasını versin yani yayınevinin.

      Ya ben son zamanlarda fark ettim ki eşim dostumla aynı anda aynı kitabı okuyup üzerine konuşmaktan çok keyif alıyorum. Belki de bu yüzden ha bire şalanjlara dahil oluyordum. Ama bu sosyal medya üzerinden devam eden şalanjlarda gene tek başımayım, konuşacak kimse yok. Yani bir mesaj yazma imkanı vardı, yazanlar da vardı oraya "Bu madde için şu kitabı okudum" filan diye ama konuşmak değil tabii bu. Bizim Büyük Challenge'ımız bu sene Virginia Woolf okutacak, sırf bu bile bir sebep benim için. Okumak istemiyorum, zorla okumayı hiç istemiyorum :) Ne yalan söyleyeyim zaten tanımadığım etmediğim sosyal medya kullanıcısı insanların bir kitap hakkındaki fikirleri de hiç ilgimi çekmiyor.

      Hiçbir şey yetişmiyor, kasım ayı nasıl geçti anlamadım bırak senenin bitiyor olmasını. Ben olduğum yerde duruyorum çünkü Zihnibeyciğim, yani literally duruyorum ve camdan dışarı filan bakıyorum. Saatler geçiyor öyle.

      Delete
    2. Aynı anda arkadaşla bir kitabı okumak ve sonrasında konuşmak bana da zevk veriyor. Hatta çok çok güzel <3 Fakat belli bir plana veya zamana oturtmamak kaydıyla :D Çünkü ben maymun iştahlı biriyim. X kitabına başlıyorum, o sırada başka bir kitap ilgimi çekiyor ona başlıyorum. Aşure gibi oluyor progressim. Ama en sonunda 1-2 ay geçince neticeleniyor ve konuşabiliyoruz :D Virginia Woolf benim gözde yazarım biliyorsun ama onu bir assignment gibi vermek olur iş değil :D Bilemiyorum :( Ben kitap konuşmayı geçtim boş boş bakışmayı dahi özledim arkadaşlarla. Zoom üstünden bir yere kadar sevişmelerimiz :D Anca Star Wars izliyoruz, konser açıyoruz falan. Pandemi sonrası sokaktan çıkmayacağız herhalde. Tek sevindiğim şey sigara dumanından kurtuldum. Arkadaşlar saolsun Sartre gibi içiyorlar ve benim ciğerceğizlerimin (:D) çok üfürük olduğunu unutuyorlar. Nefes almam yeter.

      Delete
    3. Bu sene o kadar çok kitapla kavga ettim ki 🙄 Yani aslında çok istedim bir plana ve zamana oturtayım kitap okumayı, Sevda ile ayrı şalanj tertipledik hatta. Şalanja onun eklediği Benim Adım Kırmızı’yı okudum, Sevda benden 3 ay sonra başladı. Geçen arayıp katilin kim olduğu hakkındaki fikirlerini söylerken fark ettik ki ben katilin hangi nakkaş olduğunu hatırlamıyorum. Nakkaşların isimlerini de hatırlamıyorum. “Katil Kozalak’tı Sevda” dedim, “Kelebek var?” dedi, “Kozalak da olabilirdi” diyerek kapattım konuyu 😂😅 Benim gerçekten eşzamanlı okumam lazım, hele bir de ite kaka okuduysam kitabı, netice kozalak oluyor. Ecnebi damadımızla aynı anda iki kitap okuduk bu geçtiğimiz ay, üçüncüsü için sözleştik, valla hayatıma renk geldi.

      Biliyorum Woolf’u ne kadar sevdiğini 😊 Aslında kendime de yediremiyorum bir yandan, nasıl olur da okuyamıyorum diye ahhahhha 😅 Belki bir biyografisini okusam? Bilmiyorum, belki de zorla kitap okumak için çok yanlış bir zamandır bu dönem. Ay Sartre ve arkadaşların bizim evde kendilerini hiç yabancı hissetmezdi, kaç yaşına geldik, gelebildiğimiz en medeni seviye şu oldu, camları açamadığımız mevsimlerde mutfak ve teras arasına sıkışıp orada sigara içiyoruz.

      Delete
  5. Ay bizim evde sitcom gibi bir diyalog oldu,ben bayadır haber izlemiyor tweet falan da okumuyorum haberlerde dönerken çay tepsisi ile girdim --a kimmiş ki bu herif diye.Benim bey gözlerini devirdi bir haftadır dönüyor haberi,bu adamın kitapları var kitaplıkta( ben isim ezberleyemiyorum o okuduğu kitabı hatırlamaz)yok yaw falan dedim:( Allahım Sezgin Kaymaz'a akıl sıhhat versin en çok kitabı olan yazar o:)haberi izlemedim merak edip okumadım.Daha gencim Mina hayattan soğumak için! ruhumu steril tutmam lazım

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bana da kardeşim "Abla bu senin sevdiğin yazar değil miydi ya?" diye yolladı ilk ifşa tweetlerini. Valla bir gece direndim, yav belki şudur budur, ay nasıl olur filan diye. Ertesi sabah bir aydınlanmayla uyandım, "NEDEN OLMASIN? TABİİ Kİ OLMUŞTUR" diye. Cehenneme kadar yolu var.

      Kitaplığın önünde durup düşündüm, acaba kaç tanesi daha bunların, kaçı daha? Ay okuma tweet filan, ben de umarım pazartesiden itibaren sadece abone olduğum gazeteyi şöyle bir okuyup gün boyu sosyal medyadan uzak duracağım. Planım bu, allah yardımcım olsun :)

      Delete
  6. Yine aslında şu tartışmaya takılıyorum ben; "bir sanatçının eserini kendisinden bağımsız değerlendiremez miyiz?". Yazdıklarından bunun senin için cevabının hayır olduğunu düşünüyorum ama fikrini duymayı isterim açıkcası.
    Ben açık söyleyeyim, eserle kişiyi ayırıyorum. Yoksa hakikaten ne W. Allen izleyebilirsin, ne Toptaş okuyabilirsin, ne Ağır Roman'ı okuyabilirsin yani ressamların çoğunu, hele müzisyenleri de düşününce... Ya bazı insanlar piç olabilir, onların eserleri de mi piç edilmeli bu durumda? Ben evet'çiyim yani, kendisinden bağımsız alınması gerektiğini düşünüyorum. Adama / kadına daha fazla para kazandırmak istemiyorum demişsin haklısın ama bir de tam tersi olabiliyor, bazı kadınlar hatta çocuklar durumu çok farklı lanse edebiliyor, adli psikiyatride çok oluyor malesef bu... Ateş olmayan yerden duman çıkmaz ya da hiç bir çocuk durduk yere ben tacize uğradım demez diye laflar vardır ama malesef külliyen yalan... Olabiliyor. Özellikle ün arttıkça bu tip taciz iddialarına malzeme olma riski de artabiliyor.
    Tacizciyi savunduğum anlaşılmasın ama malum medyanın durumu, yasal yapının durumu.. Yani biraz mesafeliyim bu taciz vakalarına ben, özellikle sanat işin içine girdiğinde. Sanatçıyı sevmemek ok, eseri sevmemek yine ok, ama sırf sanatçının kişilik problemi nedeniyle eseri görmezden gelmek, ı-ıh. Katil olsa da okurdum, izlerdim ben sanırım, sevdiğim bir filmse / kitapsa / eserse tabii..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sanırım sanatçı hala yaşıyor ve üretiyor olunca ve bahsi geçen suç kadına/çocuğa yönelik olunca ben son derece kişisel algılıyorum durumu. Hasan Ali Toptaş tweetlerini okudukça 41 yıllık hayatımın çeşitli dönemlerinden çeşitli tacizler hortladı çünkü. Her seferinde böyle oluyor, ben de gidip sessizce kadınların yanına ekleniyorum. Yoksa ne bileyim hırsız olsun, çek-senet dolandırıcılığı yapsın, meyhanede birini yumruklasın filan, çok umrumda olmazdı herhalde. Hangimiz tamamen günahsızız di mi?

      Yorumunu okuyunca düşündüm, mesela Woody Allen yavaşça çıkmış hayatımdan. Çok sert tavır aldığım ya da dev bir boykota girdiğim için de değil, ilgimi kaybetmişim. Metin Kaçan da öyle oldu, ölünce hatırladım varlığını. Piç deyince ben bir takım hafif suçlar düşünüyorum en fazla, kişinin kendine zarar şeyler geliyor aklıma. Ya da karşı tarafın kalbini kıran şeyler en fazla.

      Bu sosyal medyadan ifşa yönteminin doğruluğunu/yanlışlığını tartışacak donanımım yok ama taciz edilip de sıfır destek görmeyi, kimsenin umursamamasını ve çaresiz kalmayı anlıyorum. 3 yıllık aşırı düzgün erkek arkadaşımın arkadaşı durduk yerde popomu avuçladı. Herkese söyledim, hiçbir şey olmadı. Tacizci herif kendini "İzmirli olduğu için aşırı rahat bir kız, çok önemli değil bence" diye savundu. 2 sene daha aynı ortamlarda karşılaştık, hep ben kalkıp gittim masalardan. O mastırlı, Odtülü, mühendisli arkadaş çevremden çıt çıkmadı, erkek arkadaşımdan çıt çıkmadı. Bu herifle arkadaşlıklarını sürdürdüler. Ben kendimi suçladım, çok mu rahatım acaba diye. Şimdi olsa belki başka konuşan kadınlardan güç alıp ifşa ederdim.

      Yani tacize uğradım diye yalan söyleyenler tabii ki vardır ama gerçekten tacize uğrayanlar o kadar kalabalık, taciz o kadar yaygın ve o kadar cezasız kalıyor ki benim için bir şey ifade etmiyor o yalan söyleyenler. Aynen kendimi çok mu rahatım acaba diye sorguladığım gibi Toptaş hakkında ilk yazan kadınlar için de "Ay acaba cinsiyetçi laf filan etti de onu mu diyorlar?" diye düşündüm. Kosskoca ince ruhlu Toptaş çünkü. Ama sonra okudum okudum okudum, aynı mahallede oturduğu kızları eve toplayıp ettiği lafları okudum. Bir yerden sonra o kadar tanıdık bir erkek profili oluştu ki gözümün önünde, daha fazla okuyamadım. Toptaş da diğerleri gibi silinip gidecek benim küçük hayatımdan.

      Sanatçının eserini kendinden bağımsız değerlendirmek lazım, ben de evetçiyim. Tarih bu şekilde değerlendirsin. Ben hala yaşadıkça ve bu adamlar benimle aynı çağda eser verdikçe ve benimle aynı çağda yaşayan kadınlar başlarına gelenleri anlattıkça ben ancak kendi küçük perspektifimden algılayabiliyorum. Ve öyle tepki veriyorum. Yoksa Caravaggio da katildi, eminim piçin de tekiydi, ilk defa bir resmini dünya gözüyle gördüğümde usul usul ağladım dakikalarca :)

      Delete
  7. Bazı caz parçalarını seviyorum bazıları bana ağır geliyor Mina. Il Divo ve klasik müzik beni en çok dinlendirenler. Kitap konusunda seninle aynı fikirdeyim,herkesin zevki farklı. Mesela ben bilinç akışı tekniği ile yazılan kitaplar genelde zorluyor beni. Ama en sevmediklerim kişisel gelişim kitapları.Otobiyografiler en sevdiklerim bir de iyi kurgulanan polisiyeler. Stefan Sweig, Magda zsabo ,John Steinbeck ...liste uzar gider. Film ve kitap tavsiyelerini not ediyorum. İşin Aslı judithi daha önce tavsiyenle aldım ama daha okumadım. Hasan Ali Topbaş’ın bir kitabını okudum, bu olaydan sonra başkasını okumam sanırım. Knut Hamsunun iki kitabını okudum ve bayıldım ama nazi olduğunu öğrenince elim gitmedi bir daha. Günter Grassın TEneke TRompeti muhteşemdir, o da naziymiş ama en azından pişman olmuş, sonraki hayatında da hep bu pişmanlığı göstermiş.açıkçası mükemmel bir insan olmayacağı gibi yazar da olamaz ama en azından affedilemez yanlışlar olmasın bunlar.Peter Handke de güçlü bir yazar ama eylemlerini gördükten sonra nasıl içim rahat okuyayım.İşte bunlar benim hislerim, okurken de hep ön planda olurlar:))

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ben de her şeyi dinleyemiyorum, her şeye rağmen istiyorum ki bir melodi olsun :) Geçtiğimiz senelerde gene böyle sabahtan akşama barok klasik müzik dinlemiştim, oradan buraya geçmişim, nasıl oldu ben de anlamadım :)

      Bilinç akışı beni de mahvediyor, kişisel gelişim hiç okumuyorum. Knut Hamsun'u her şeyi bildiğim halde okumaya devam ediyorum, sanırım hiç kendini eleştirmeden de ölmüş. Anlamamış bile sanırım neden Naziliğine kötü gözle bakıldığını. Ama en zor zamanlarda bile ses çıkarmış, insanlığın yanında durmuş, bunun da bedelini ödemiş yazarlar dururken Knut Hamsun övmem. Hayatta ağzımı açmam. Teneke Trompet'i okusam keşke, bizimkiler pek sever, evde eskice bir baskısı da var. Benim de hep bu hislerim ön planda oluyor, Handke'yi asla okumayacağım. Yukarıda Ceren'e yazmıştım, Handke ve onun gibileri tarih yargılasın, nereye koyacaksa koysun. Bosna Savaşı'nın üzerinden o kadar uzun zaman geçmedi, adam gözümüzün önünde yaşıyor ve üretiyor. Handke'ye olan isyanım faşizme ve ırkçılığa ve savaşa olan isyanımla aynı şey. Okuyacak başka onlarca yazar var :)

      Delete
  8. Of yine yazdığın her şeye katılıyorum. Bahsettiğin kişinin bir kitabı da bende duruyor, okuyamamıştım bir türlü... Keşke evvelinde okusaymışım. Neyse ki ben sanat içinde sanatçı nerededir konusunu "sanatçı sikimde değil" diyerek Noir Desir dinlemeye devam etme kararında çözmüştüm ama daha da satın almam o ayrı bir konu, belki ödünç de almam.

    Ben de depresyona girmemek için türkçe rap batağına düşmüşüm. Bir de best kankam Ebru ile bir liste yapmıştık spotifyda, çocukken duyduğumuz her türlü şarkı var içinde, Ebru Gündeş ve Seda Sayanlar dahil, onları dinlemişim.

    Her yıl olduğu gibi geçen yıl da şalanja büyük bir hevesle başlayıp sonunu getirmemişim, bu yıl yine başlayacağım. Ödevleri bile ödev gibi göremeyen bir yapım olduğundan şlanjlar beni pek etkilemiyor ahah.

    27 oldum, koca kadın oldum, beni de peynir alış verişli, reçel yapmalı kulübünüze alın artık!

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ay oku artık canım, almışsın, evde duruyor kitap. Hem bir fikrin olur, belki sevmeyeceksin, bir daha düşünmezsin adamı. Ben Noir Desir'in o en meşhur şarkısı dışında tek bir şarkılarını bilmiyorum, zaten dil bariyeri var, benimseyemedim bir türlü ne dediğini anlamayınca herifin. Kadını döverek öldürmesine belki korkunç bir trajedi filan gözüyle bakabilirdim ama grubun hayranlarının bu allahın belası insan müsveddesine "Ay kafasındaki şeytanlara yenildi, zavallı sorunlu çocuk" filan diye ağlaşması beni çok sinirlendirdi. Sıçarım kafasına da demonlarına da, sırf müzik yapıyor diye karısını öldüren ne bileyim ilkokul mezunu bir oto tamircisinden neden ayırayım ben bu herifi? Fiil aynı fiil, failin mesleğinin bir önemi yok. Kadın cinayetinin sözlük karşılığı yaptığı şey; bir kadın, partneri tarafından dövülerek öldürüldü. Zaten kadınları ya partner ya aile öldürüyor.

      Başka şekerim şalanja, 2019'da beni pek memnun etmişti şalanjla kitap okumak, belki bu sene de sana iyi gelir. Benim hiçbir şey hakkında en ufak bir fikrim yok bu aralar. Biraz daha duracağım böyle durduğum yerde :)

      Kız yok ki bir kulüp ortada, kimsenin bir şey yaptığı yok. Beraber hiçbir şey yapılmıyor. Hayat normale dönsün gideriz hep birlikte çarşıya pazara kooperatife.

      Delete
  9. Merhaba

    Bloggerlar olarak telegram grubunda buluştuk, yazılarımızı ordan paylaşıyoruz, daha fazla kişiye ulaşıyoruz. Telegramda kimseye numaranızı vermiyorsunuz zaten google plus grupları gibi düşünün. Grubun adı Blogger Türkiye. Eğer katılırsanız çok sevinirim.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Merhaba :) Çok teşekkür ederim haber verdiğiniz için, bir düşüneyim ben. Sevgiler, selamlar.

      Delete
  10. Kesinlikle katılıyorum,okuyacak harika yazarlar var ve ben ırkçılığı ,faşizmi kabul edeni kabul edemem.Geçen gün Seberg filmini izledim,tavsiye ederim, 1960 larda Kara Panterlere yardım eden aktris Jean Sebergin hayatını anlatıyor.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Aaa kısa fragmanını görmüştüm filmin, ben de seyredeyim. Ne güzel kadındı Jean Seberg 🧡

      Delete
  11. bu tacizci pezevenkler eğer halen yaşıyorlarsa gidip yüzlerine bir tüküremediğim için boykota sığınıyorum. ne bileyim yazarsa kitap satışları düşsün, oyuncuysa dizisinden atılsın, yaptığının bir karşılığı olsun, eskilerin deyimiyle ekmeğinden olsun sonra evinde yanaklarını iki avcunun içine alıp ben ne bok yedim diye düşünsün istiyorum. he bir de tabii olay büyüsün duyulsun adı çıksın ki adamın etrafındaki "ya acaba bana mı öyle geliyor" diye kendini yiyen kadınlar ohh be hakkaten götün tekiymiş herif deyip bir rahatlasın da istiyorum. ölmüş gitmiş olanlara da ne hissedeyim bilmiyorum ama orada da düşüncelerim çok değişmiyor. idolüm yapmıyorum en azından. zaten erkeklerin bu halleri için genel bir "yapar, yapmıştır, yapacaktır" bezmişliğindeyim. ne tacizlerine ne de şiddet hikayelerine gram şaşırmıyorum. bu ifşalar her ortaya çıktığında aklıma henüz 15-16 yaşımdayken üzerime çullanan yarı ünlü rakçı herif geliyor. bizim kuşağın tanıdığı biri. çok istiyorum mesela olanları anlatmak ama kanıtım yok ve biliyorum ki inkar edecek. en fazla bir twitter dalgası olarak kendi aramızda söylenip sonra unutacağız. hem halim yok kavga etmeye hem gönlüm yorgun hem de çıkar şimdi iftira davası falan açar pezevenk, cidden uğraşmak istemiyorum ama diğer yandan da o başta dediğim kadınlar olarak birbirimizi uyarma, güçlendirme hali sebebiyle susmak da istemiyorum. böyle yani karamelli bonibonum, benim de kafam bu kadar basıyor.

    bende "yeni başlayanlar için virginia woolf" diye bir çizgi romanımsı bir var. epey eski, basımı var mıdır bilmiyorum ama bence nadir'de falan bulunur. okuması zevkliydi hatta sonra biraz hikayelerini de okudum kadının ama tüm o kadın hareketine slogan olan cümleleri dışında çok eril bir dili var gibi gelmişti bana o zaman. ama bu dediğim bundan 10 yıl önce falan oldu, o zamandan bu zamana virginia aynı tabii ki ama belki bana farklı da gelebilir bilemedim. :)

    bir de geçen haftaki salaklığımızı tarihe not olsun diye şuraya da yazayım. biz iki gerzomat perşembe için randevulaştık lakin birimiz o günü çarşamba diğerimiz cuma sandığı için kavuşamadık. ahhshsj öptüm.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ya perşembenin perşembe olduğunu fark etmemiş olmamızı gerçekten halka izah ve arz etmemiz gerekiyor. Üzerinden de sanırım 3 hafta mı geçti? 2 mi? Kaç? Ohhh allahım nasıl iş bu ahhahhahhahha :D

      Kendine Ait Bir Oda'yı okudum sadece ki sanırım en kolay okunur kitabı kadının, onunla bile mücadele etmem gerekti. Yapamıycam ben, çizgi roman dahi olsa. Geçen akşam gene bir Fransız kırsalında Komiser Bruno macerasına başladım, daha ilk sayfalarda kasabanın kereste fabrikasını kapattıran çevrecilerle fabrika çalışanlarının aileleri birbirlerine girdi. İlerleyen sayfalarda ne şarap içilecek, ne mantarlar toplanacak allah bilir. Bana bunlar lazım, hele bu sene yani gerçekten tamamen kendimi sakinleştirmek için kitap okuyorum :D

      Tacizci pezevenkler hakkında yazdığın her şeye ("katılıyorum" yazacaktım şuraya, sonra kendime sinirlendim, konuk sanatçı gibi nereye katılıyorum, katıldığım filan yok bayağı koştura koştura saf tutmaya geliyorum çünkü zaten anlatmasan da biliyorum, aksi nasıl mümkün olabilir?) yani allah belasını versin o yarı ünlü rakçının mesela başlangıç olarak. Ne rahat varoluş ha bunlarınki, ne dertsiz tasasız. İnşallah uykuları kaçıyordur, o pankarttaki gibi.

      Öbtüm bende, ay belki 2021'de buluşabiliriz herkesin perşembe sandığı bir perşembe ahhahhha :D 🧡🧡🧡

      Delete
  12. Hasan Ali olayı gerçekten edebiyata bir lanet yaratsa da dünya gerçekliğini de ortaya koyuyor: "Kadınlar her yerde tacize uğruyor. " Bence bu konu erkekle ilgili değil, bu konu düzenle ilgili. Her yerde olan bir gerçeklik erkek temelli olmamalı. Burada erkek de mağdur. Hemen kızma ama gerçek bu. Dünyada kadını sadece cinsel obje olarak öğrenen erkek beyni ataerkil bir kolektif blinçdışı eylemle var oluyor. Porno sektörü mesela. En fark edilen yaştan itibaren izlediği, okuduğu, gördüğü, inandığı tüm toplum düzeni kadını elde eden erkek profili üzerine inşa ediliyor. Peygamberler erkek mesela. Ayetler bile erkek merkezli. Kadınların ne yapması gerektiğini erkeklere anlatır dinler. Bütün cinsel içerikli yayınlar erkeklerin kadını elde etme üzerine çekilir. Toplum zaten kadını cinsel obje olarak gördüğü için giyindiği kıyafet sınırı ile ona ahlak biçer. Kadın eli normal iken bacağı ve göğsü cinsel obje olmuştur halbuki hepsi birer organ. Anlam biçen toplumdur. Ve ben bunu fark etmiş olsam da -bak burası çok önemli- aşamadığım zamanlarda buluyorum kendimi. Bana dayatılan kültür ve kolektif bilinçdışı durum bir lanet döngüsü barındırıyor.

    Tüm kültürlerin yok edilip insanlığın yeniden inşa edilmesi de tek çözüm. Farkındalıkla ilerlersek de 200 yılı var en az istenilen yere gelmenin. Tabii 200 yıla göre çok ilerideyiz. Tüm bu olaylara rağmen üstelik.

    Bu arada rock dinleyen biri olarak annenin düşüncesini çok sevdim. :))

    .

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yok kızmıyorum, katılıyorum da fikrine, sistem erkek-egemen, toplumların kökeni erkek-egemen. Ben de öyle düşünüyorum. Erkek çocuklar da acı çekiyor bu sistemin içinde büyürken, aynı kız çocuklar gibi, "Öyle oturma, böyle davranma, kız gibi ağlama" ve saire. Ben hemen yarın bu düzen değişsin gibi bir beklenti içinde değilim, öncelikli beklentim kanunlar işlesin. Cinsel suçlara, kadına ve çocuğa karşı şiddete hakkıyla ceza verilsin ya, gerçekten sırf şu bile dev bir adım olacak. Cezasız kaldıkça normalleşiyor, iyice eşyalaşıyor kadınlar, halihazırda her tarafından patlak veren toplum feci yerlere gidiyor.

      Herhalde bir 6-7 sene olmuştur, Tunalı'da pastanede otururken şahit olduk, genç bir kadını eski kocası tekme tokat dövdü sokağın ortasında. 10 yaşlarındaki çocukları da annesinin başına gelenleri seyretti. Şahit olması dahi çok korkunçtu, adam kaçtıktan sonra kadını bulduk, polis geldi, kardeşim ve ben de şahit olarak polis arabasına bindik. Yolda giderken önde oturan polis, çocuğa dönüp "Anneyle baba arasında böyle şeyler olur di mi?" deyiverdi. Kardeşim polise bağırdı, ben dehşetten donakaldım. Polis mesela, böyle bir durumda bunu demesin. Buralardan da başlayabiliriz. Senden yardım istiyoruz, kolluk gücüsün sen, kadının ağzı burnu kan içinde, bu hadise sana normal geliyorsa bile susmayı bil bari.

      Porno konusunda da sana katılıyorum, geçenlerde bir haber okudum. Aradım biraz ama bulamadım yeniden, Guardian olabilir, The New York Times olabilir, çocuğa karşı cinsel suç işleyen erkeklerle çalışan bir terapist anlatmış. Daha genç kuşaklar, kendileri çocuk yaştayken bile porno içeriğe o kadar kolay ulaşabiliyor ki artık, her şey normalleşiyor. Seyrettiği şeyin çocuk istismarı olduğunu algılayamıyor, seyrettiği videodaki çocuğun "gerçek" olduğunun farkında değil. Terapi sırasında bu çocukların okul kıyafetleriyle fotoğraflarını gösteriyormuş bu erkeklere, doğum günü partisi fotoğraflarını filan. "Ağlamaya başlayanlar oluyor, genellikle derin bir utanç yaşıyorlar" diye anlatmış terapist. Özetle bu yeni nesil tiplerin bir kısmı klinik olarak pedofil değil, sınırsızca porno tüketirken ne yaptıklarının farkında değiller gibi bir çıkarımda bulunmuş. Çok seyredilen porno kategorileri de gerçekten dehşet verici.

      Yani binlerce yıldır kadınıyla çocuğuyla başımıza gelmeyen kalmadı, bu yüzden kadınlar hazır ivme almış ve konuşmaya başlamışken bana da biraz umut oluyor :) Ne değişse kârdır, bir yerlerde bir kişi bile bunun üzerine düşünmeye başlasa valla o da kârdır gibime geliyor.

      Annem cazdan nefret etmekle kalmayıp rakınrol da sever, arabasında Johnny Cash kasetleri vardı eskiden :)

      Delete
  13. Replies
    1. Güle güle gitsin gerçekten :) 2021 gideni aratmaz umarım :D

      Delete
  14. Ne güzel thanks :)

    ReplyDelete
  15. Şok oldum bende, çok beğenerek okumuştum iki kitabını, biri okunmayı bekliyordu, şimdi onları ne yapsam bilemiyorum, görmeye gönlüm razı değil, bende göz önünden kaldırdım :/

    ReplyDelete