October 18, 2019

Cinayetli Kitaplar

Ankara'nın gri havası olarak tanıdığımız ve sevdiğimiz o suratsız ambiyans bugün itibariyle tesis edilmiştir komşular. Şehrimize hayırlı olsun ve pes etmeyelim; her sene geliyor bu gri, aylar sonra gidiyor belki ama kesin gidiyor. Hem Seattle da aynı böyleymiş, bence Maine'nin havası da kesin böyle. (Lafı bir yere getirecek.)


It'in ikinci bölümünü de gidip seyrettik geçenlerde. Hoşçakal kuduz katil palyaço, bir dahaki sinema uyarlamasında ben 60 yaşımı geçmiş olurum. O yaşta da kalbim dayanmaz artık. Valla içim buruk çıktım filmden, iyi kötü bir ilişkimiz var kaç senedir bu allahın belasıyla. Filmin iki bölümünü de beğendim, Stephen King de beğenmiş olacak ki mini bir sürpriz var filmde. Film gösterimden kalktı ama ne bileyim, ben çok heyecanlandım görünce, belki birinin heyecanına mani olurum diye yazmıyorum.

O arada iki tane daha Stephen King uyarlaması seyrettik, Hayvan Mezarlığı ve In The Tall Grass. İkincisinin kitabı sanırım Türkçeye çevrilmemiş, film de eh işte seyredilecek gibiydi. Hayvan Mezarlığı'nın 1989 yapımı olan eski versiyonu daha güzel bir filmdi, bu yenisini beğenmedim. 

Kitap sipariş ettim bir miktar, içlerinde şu aşağıdaki de vardı:


Kenarındaki "Yeni" ibaresini görünce attım sepete. Valla aslında bir kitaba 40 lira vermeden önce bakıyorum kütüphanelerden alabilir miyim, arkadaşlarımda olabilir mi diye. Barbar kocam çok seviyor King, sevinsin diye alıverdim bunu.

Sonra da içime bir kurt düştü. Biraz karıştırınca şunu buldum:


Ay kitap kapaklarında nereden nereye gelmişiz ahahhhaha! Neyse yani, kitabı 1988'de basmış Altın Kitaplar. Kitap yeni filan değil, yeniden basım. Barbar kocam okumuş, çok da beğenmemiş. E-mail attım eganba'ya, çıkardılar sepetten, 40 liramı geri alacağım. Baktım başka internet kitapçılarında da "Yeni" yazıyor sağında solunda. Ayıp olmuyor mu biraz Altın Kitaplar?

Stephen King zaten üç ayda bir yeni kitap çıkarıyor, bakınız The Institute çıkmış geçen ay. Tamam daha geçen ay çıkmış ama o arada Das Institut da çıkmış, El instituto da çıkmış. Şeffaf'ı basacağınıza onu çevirttirseniz?

Yazın şu aşağıdakini okudum ve beğendim, cinayetli:


Evet, Koko'dan ve yastıktan fırsat kalırsa görebileceğinizi umuyorum kapağını. Çok üşeniyorum şu anda kalkıp yeniden fotoğraf çekmeye. Yrsa Sigurdardottir komşular.

Ben bu kitabı satın almadım, Sevda çevirdi Türkçeye, bana bir kopyasını hediye etti. Sevda uzun zamandır çeviri yapıyor, bana ya hiç vermiyor kitapları ya da "Lütfen okuma" diyerek veriyor. Yani Afganistan'a gidip hayatının aşkını bulan orta yaşlı beyaz kadın romansları filan oldu geçtiğimiz yıllarda. "Meryem'nın" felaketi oldu. Sevda karakterin adını "Maria" olarak bırakmıştı, bitirip yolladı yayınevine, yayınevi "Meryem" yapmaya karar vermiş basmadan önce. Sanırım ctrl+f yapıp değiştirmişler ve bir allahın kulu da tekrar okumamış. Bütün "Maria'nın"lar filan "Meryem'nın" olmuş, öyle çıktı o roman.  

Neyse, bu kitap bir Meryem'nın değilmiş, heyecan içinde okudum. Üstelik katili son ana kadar tahmin de edemedim. Children's House serisinin ilk kitabı bu, Sevda şimdi ikinciyi çeviriyor, yarıladı sanırım. Polisiye seviyorsanız, Nordik atmosfer hoşunuza gidiyorsa, bence severek okursunuz. Barbar kocam da okudu, yer yer "O niye öyle? Bu neden böyle?" diye isyan ettiği oldu. Bir de kitabın bayağı dişe dokunur gizemlerinden birini çözüverdi kitabın ortasında. Ama o da beğendi.

Ay tam şu anda Sevda mesaj atıp yemeğe çağırdı. Hava da biraz açtı sanki. Yemek davetlerini asla reddetmiyorum, prensip olarak. Tok olsam bile giderim. Bir istisnası var sadece; yemediğimi bildiği halde 20 senedir ne zaman karides alsa beni yemeğe çağıran, ben reddedince de "Aaaaa ay gene mi yaptım aynı şeyi?!" diye şaşıran bir arkadaşım var. Vallahi var. İsim vermek istemiyorum (ama Sarıkafa) ve gidiyorum. Öbüyorum.

10 comments:

  1. hayvan mezarlığının yeni çekimini ben de beğenmedim.. şeffaf fena değildi pek King tarzı değildi ama Tall grass'ı merak ettim orijinalinden bakarım..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ay di mi ya? Sanki bir şeyler eksikti filmde. O eski filmdeki peluş kediyi filan bile bağrıma basmıştım ben, o orman filan ne korkunçtu. Tall Grass bence okunur, keşke bu orta karar filmini seyretmeden önce kitabını okusaydım, neyse artık :)

      Delete
  2. O kırmızı balonlar bile çok korkunçtu 🤯 Ben de filmi beğenenlerdenim

    ReplyDelete
    Replies
    1. Kırmızı balonlar korkunçtu! Ya ama çok nefis değil mi o balonlar? Kırmızı balon gibi bir şeyi sen al, böyle nesillerin aklına kazınan korkunç bir şey haline getir. It'in ilk bölümü gösterime girmeden önce Stephen King'in evinin pencerelerinden birinde bir kırmızı balon belirmişti :D

      http://cultureshock.bangordailynews.com/2017/08/30/bangor/who-put-pennywises-red-balloon-in-stephen-kings-window-it-wasnt-king-himself/

      Delete
  3. Bu tarz filmleri de çok sevmiyorum, kitapları da...
    Oytun bayılıyor ama :) Kitapları onun için not ettim...
    Sağolasın

    ReplyDelete
    Replies
    1. Oytun'la ortak noktalarımız :)
      Jo Nesbo okudu mu? O seriyi de sevebilir belki, gene cinayetli ve cool detektifli ve Norveç'te geçiyor.

      Delete
  4. Korku romanlarını okuyorum, çok seviyorum ama filmleri seyredemiyorum:) It'in ilkini seyretmiştim, ikincisinde kararsız kaldım örneğin. Neyse artık, televizyonların film kanallarına düşünce tekrar düşünürüm:)

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ay ben de sıçraya sıçraya seyrediyorum :) Valla ilkinden daha korkunç değildi ikinci bölüm, belki daha bile az sıçratmıştır.

      Delete
  5. Buradan Sarıkafa’ya sesleniyorum “onu alma beni al!”. Karides yahu, lütfen ama... :)

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ya bi de yemeğin fotoğrafını yollar "Hadi kalk gel" diye. O kaşlar, o gözler, o bıyıklar.

      Yıllar önce beraber otururken bir gün balık mı yapacaktı, konserve mi alacaktı. "Yer misin?" dedi, bütün cesaretimi toplayıp olumlu yanıt verdim. Sonra yiyemedim. Hala kafama kakıyor, "Mundar ettin dünyanın balığını" diye. 15 sene geçti o akşamın üzerinden.

      Delete