April 22, 2020

Evde Küçük Bir Mucize 20 / Dabogda, Wild Child

Bir-iki hafta önce bir gece çeşitli duygularla dolup taşarak anneme MUBİ üyeliği hediye ettim. Bir senelik üyelik, çok coşmuştum. Sonra annemi aradım, "Şimdi sana bir email gelecek, onu şaapıcaz, sonra sen istediğin kadar sanat filmi seyredeceksin aypedinden" dedim.

Şaapamadık. O gece pes ettim, ertesi gün gene denedim, olmuyor. Telefonundan görüntülü aradım, telefondan aypedin ekranını görebileyim diye, bir işe yaramadı çünkü kıpır kıpır kıpır. Çünkü kedi atlıyor, köpek gelip kafasını koyuyor. Çünkü bunalıyor ve aypede küfrediyor, bana bağırıyor. MUBİ uygulaması indiremiyor çünkü Apple şifresini hatırlamıyor, aklıma gelen bütün şifreleri söyledim, olmadı. Çünkü allah bilir bana "TAMAM YAPTIM BÜYÜK HARF!" diyor ama yapmıyor. En sonunda "Bu hediye kodu kullanılmıştır" diye uyarı çıktı ekranına, telefonu çot diye kapattı, ben de gidip şarap açtım.

Sonra MUBİ'ye email attım, böyle böyle oldu, ben bu 65+ bireye uzaktan yaptıramadım, iptal edebilir miyiz bu hediyeyi yazdım. Pek tatlı yardımcı oldular, "Biz buradan açtık üyeliğini, bir bakın şimdi oldu mu" diye. Korka korka bir daha aradım annemi, gene bir yere varamadık, beni ne görmek ne de sesimi duymak istiyordu. Külliyen vazgeçtim uğraşmaktan, annemden özür diledim. Urla'ya gidebildiğim zaman hallederim artık diye düşündüm. Sonra şu oldu:



En ufak bir fikrim yok nasıl oluyor bu, bilmek de istemiyorum, yeter ki her gün bir film izleyebilsin.

Sabahları sağdan soldan haberler okuyup kocama anlatıyorum, bu sabah BBC'de gördüm, aile hekimleri Ocak ayından beri geçmeyen ateş ve öksürük şikayetleriyle karşılaştıklarını söylemişler. Hemen yetiştirdim, "Ay çok isterdin di mi Ocak'ta başlamış olsun salgın?" dedi. Valla çok isterdim çünkü biz yerlere yapışmıştık o ay.

Yılbaşını geçirelim diye Sevda'yı da alıp Urla'ya gitmiştik. Bayağı da uzun kaldık, Sevda bir grip oldu ki Urla'da, akıl alacak gibi değildi. Odasına kapatıp kapının önüne yemek filan bıraktık, sabahlara kadar öksürük, deli gibi ateşle yattı. Kendine gelir gibi oluyordu, ertesi gün yataktan çıkamıyordu. O halde arabaya tıkıp Ankara'ya döndük, sonra teker teker hepimiz hastalandık. Herkes hastalandı istisnasız, bütün ayı hasta geçirdik.

"Ocak'ta başlamış olsaydı insanlar ölmez miydi, birileri uyanmaz mıydı duruma?" dedi barbar kocam, haklı. Çok uzun bir süreç bu salgın süreci, insanı her taraftan zorluyor; insan endişeler içinde umuyor ki geçirmiş olsun, kurtulmuş olsun. Gerçi Mart'ın ilk pazar günü Ankara Kitap Fuarı'na, ikinci pazar günü de kentin iki ucundaki iki ayrı grossmarkete giderek elimizden geleni yaptık, bilmiyorum.

Müzikli şalanj kapsamında önce farklı dilde bir şarkı bırakıyorum buraya. Dino Beyciğim ve canım Hari Mata Hari (beyaz takımıyla belirecek, ay sesi çok güzel Hari Bey'in) taşına toprağına kurban olduğum Sarajevo sokaklarından sesleniyorlar, "İnşallah" diyorlar:



Gerçi şarkı biraz Sarajevo'ya sıkışmış olmak hakkında ama videoda hava hiç öyle değil. Ohhh allahım o kadar özledim ki, bir şehir bu kadar özlenebilir. Hayat normale dönünce yapılacak şeyler 4: Sarajevo'ya git.

Uyumama yardımcı olan bir şarkı maddesinde şiştim, öyle bir alışkanlığım yok. Uyumak için bir şey dinleyecek olsam herhalde deniz sesi, cırcır böcekleri, yağmur filan gibi bir şeyler bulur dinlerdim. Lisedeyken Enya dinlerdim, çok severdim. Herhalde Enya dinleye dinleye uyumuşluğum vardır:



Gideyim biraz mekik çekeyim, dambıl kaldırıp indireyim. Barbar kocam çeviri yollayacakmış, günün kalanı da öyle geçecek anlaşılan. İyi misiniz, naapıyorsunuz?

25 comments:

  1. Ay ahahaahaha yazının başı aynı biz. Anneme spotify premium hediye ettim. Dün gece oturduk telefon başına, hadi bakalım inşallah temenilleriyle... yükledik güç bela, yazıyor şimdi bizimki şifresini, "olmuyor". Anne diyorum bak şöyle şöyle. Neyse girdi. Bak işte şuradan aratıyorsun buradan listeliyorsun. Kolaylık olsun diye ona birkaç hazır liste ekledim. Sonra da uzaktan açtım hesabını, stalkluyorum ne yapıyor diye. Bir süre iyi gitti çalıyor görünüyordu. Candan Erçetinler, Sertablar uçuşuyor. Sonra telefon açtı, "ya oğlum şimdi burada 'duş şarkıları' yazıyor", "anne nerelere girdin acaba??" "senin listede kötü şarkılar da vardı ://" Telefonu kapattık. Umarım duşta dinlemeye çalışmıyordu. Netflix de alayım diyordum ama vazgeçtim ahahaha :D

    Enya'ya da bir kalp bırakayım. Nohut yemeği beni bekler.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yani yalnız olmadığıma sevinmek istiyorum ama sonra hepimizin çilesine üzülüyorum ahhahhhahha :D Ay annene "This is P!nk" listesini eklemişsindir umarım, Pinkçiler olarak birbirimizi kollamamız lazım :)

      Netflix uzaktan çok zor olabilir gerçekten. Saçaklı chrome cast filan kurdurmuş telefonla direktif vererek, saygıyla eğildim valla, ben kendimi atardım terastan aşağıya :/

      Bugün artık gerçekten hiç bilmiyorum ne yiyeceğiz, hem bıktım yemek yapmaktan hem de tıkandım.

      Delete
  2. Ocakta hepimiz bok gibi hasta olduk, bana yetmedi geldim bir de şubat sonu burada oldum, boğazımı dilim dilim doğradılar adeta ama ölmedik valla, kimseye de bulaşmadı. Sanırım o ayrı bir tür gripti, herkes çok ağır geçirdiğinden söz ediyor. Valla bu iş gayya kuyusu gibi bir şey oldu, herkes ayrı telden çalıyor ve giderek stres seviyesi yükseliyor. Bakalım nereye varacak sonu. Ben eve kapanmış endişeden geberirken TV'de emmimin biri Mısırçarşısında ağzı burnu açık, almış eline dil peynirini gevdire gevdire "Iramazan alışverişine çıhtıh da" diyordu, çarşı anababa günü. Heryerde bitse bu meret bizde bitmez korkarım :(

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bizi zaten önce umreciler mahvetti, şimdi de anlaşılan Ramazan hazırlıkçıları biraz daha mahvedecek, ne diyeyim. Bunları kafamdan uzaklaştırmak istiyorum, ta kaç sene önce senden gördüğüm bir Ramazan pidesi tarifi var, ona odaklanmak istiyorum. Karbonhidrattan başka çok az şeye odaklanabiliyorum zaten.

      Delete
  3. Domuz gribi olmuşsunuzdur. Biz de perişan olduk ayni ayni zamanlarda.. Ve teşhis kondu..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Olabilir tabii, çok mümkün. Hiçbirimiz doktora gitmedik, bilmiyoruz başımıza ne geldi. Aramızda önceden domuz gribi ve kuş gribi geçirip teşhis almış olanlar da vardı aslında. Ama bilmiyorum yeniden geçiriliyor mu onlar, yoksa bağışıklık mı kazanılıyor. Benimki bir umut işte :)

      Delete
  4. Of kocamla kayınvalide, aynen. Üstelik bizimkinin bir de "bunun kamerası nerede kapatalım belki beni gözetliyor olabilirler" paranoyası eklenince düşün artık olan biteni.
    Fakat aynı şeyi de biz onlara "evladım kaşkolünü boynuna al, ceket giy, önünü kapa" ile yaşatıyoruz. Gibi gibi.
    Şehir efsanesi çıktı burada "bu hastalık belirtileri ocakta da vardı" diye, 1-2 hafta sürdü, sonunda "ama aynı zamanda Influenza var, kuş gribi var hatta domuz gribi de var, hiçbiri yoksa Streptokok var yahu" ile bitirdi bir doktor. Bilmiyorum, içimden de inşallah coronaymıştır da geçirmişsinizdir demedim değil bak..
    Pattezler ne durumda?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ay bizde de var paranoyalar, babam düzenli olarak blog adresimi istiyor. Sonra da bütün hayatımı buraya yazıyor olmam karşısında dehşete düşüyor. Dünün bir diğer kavgası da annemi biber fidesi almaya gitmekten vazgeçirmeye çalışmam üzerine çıktı. "Anne biber fidesi çok da hayati bir şey değil?", "AAA SAÇMALAMA EN HAYATİ ŞEY BİBER FİDESİ!"

      Ya evet, koku ve tad duyuları gitmedi mesela. Ben sanmıyorum ki hastanelik olmadan geçirecek "şanslı" gruptan olayım. İşte umut dünyası, keşke geçirmiş olsak.

      Pattezler dışarıda fena değil gibi. İçerdeyken bir delice boy attı, az yaprak ama çok gövde. Bakalım, biraz daha bekliycez ölecek mi kalacak mı :)

      Delete
  5. Ocak ayı! Kilit! Ayyynı öyle bir grip geçirdik, test yaptırdık influenza a-b negatif... fakat ciğerlerim çıktı öksürmekten ve inanır mısın hala ara ara göğsümde ağrı ve sıkışma hissediyorum...
    Atlatmış olmayı öyle istedim ki şu an, çünkü yavru da geçirdi...

    ReplyDelete
    Replies
    1. Allahım umarım atlatmışsınızdır, şunu da yazacağım hiç aklıma gelmezdi ama bana en sağlam temenni gibi geliyor bu aralar :/

      Ocak ayı gribi bir yana, benim bir buçuk aydır boğazımda bir yumru var, göğsüm ağrıyor ve zaman zaman ateşim çıkıyor. Bu ne acaba :/

      Delete
    2. O anksiyete bence, 1 ay sürmez bu iş öyle...

      Delete
  6. Film olayının mucizevi şekilde yoluna girmesine çok sevindim. Kuşak farkı yüzünden bazen bu yeni moda hediyelerde sorun olabiliyor :)
    Ocak ayı şaibeli, kalabalık yerler hep riskmiş neyse ki bişey olmamış. Biraz ruh halimizinde ayarı bozuldu tabi, ben kendimde çok net görüyorum. Düşünce ve endişeyle hasta edebiliyorum kendimi. Boğazda bişey var o hiç gitmiyor zaten, akşamları kuru öksürük birde nefes darlığı olmaz mı, sonra ben akşam kahvesini bırakınca uçtu gitti nefes darlığı :) boğaz kaldı şimdi az da öksürük.
    Spor mühim üç beş hareket yapıyorum bende mutlaka :)

    ReplyDelete
    Replies
    1. Dersimi aldım ben, bir daha yeni moda hediye filan yok :D
      Ya valla hem şüpheler içindeyim hem de kendimi dinliyorum, iyi bir kombinasyon değil bu :) Bir yandan da reflü geri geldi, çok kötü zamanlarda göğsümü de sıkıştırıyor reflü. Ohhh allahım, en iyisi oram mı ağrıyor buram mı ağrıyor diye düşünmekten vazgeçmek galiba :D

      Delete
  7. Bizim yaşadığımız yerde Şubat başında ölen birine yeniden otopsi yapılmış ve corona virüsünden öldüğü teyit edilmiş. Demek ki Covid-19'le el ele Ocak ortasında sokaklarda dolanıyorduk. Buraya Çin'den, hatta Wuhan'dan gelen giden çok, onun için şaşırtıcı değil.
    Ben anneme Teamviewer kurdum, bir şey sorarsa direk aç timvivırı diyorum ve uzaktan hallediyorum. Bu işlere Excel tablolarını düzeltmek (uzun hikâye), external hard disk'i güncellemek, Belgelerim dizininde kaybolan(!) dosyaları bulmak, yazıcıdan apartmanın aidat listesini çıkartmak falan dahil.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ya gerçekten, Amerika gibi bir ülkede hiç şaşırmadım Şubat'a. Burada da ilk vaka açıklandığında Avrupa kırılmaya başlamıştı, bilmiyorum bana tuhaf geliyor şimdi düşününce, Türkiye de az işlek memleket değil. İstanbul mesela, ne çok uçuşun aktarma noktası.

      Hayatıma bir güneş gibi doğdu bu uzaktan erişim işi! Ahhahhha ay çok seviniyorum :D Şimdi bakacağım. Ama tabii benim bunu annemin elindeki alete yüklemem lazım di mi? Fakat babamın kompütere de kurarsam hepimizin hayatını acayip kolaylaştırır, kaybolan dosyalar, değişen yazı fontları filan bunlar hep hayatımızın birer parçası :)

      Delete
  8. Bu konuda seninle ayni düşünüyorum. Subatta bizimkilerin geçirdiği oydu belki diye düsündüm kendi kendime. Ama sabah basında daha buralara girip geçirdiyse su an Italya gibi olmamız lazimdi gibi geliyor bana da.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sizin orada açıklanan rakamlar filan şeffaftır en azından, burada ne deseler şüpheyle yaklaştığımız için sonu gelmeyecek bu ihtimallerin. Artık olan oldu zaten diye kendimi avutuyorum mecburen :)

      Delete
  9. ahhahhaha ya o imam? vallahi söylemesen şarkının sözlerini "oy sarajevo sarajevo kurban olam taşına toprağına" diye düşünür kafama da öyle kodlardım. bu balkan ve ortadoğu'nun bir kısmının halkları çok değişik. bazen söyledikleriyle çaldıkları birbirinin ucuna değmiyor bile. babam gençken yıllarca "domdom kurşunu ağıttır kardeşim kalkıp göbek atamazsınız kendinize gelin!" diye kavga çıkardı düğünlerde. ha o kavgalar da sonra mutlaka bir başka iç anadolu nağmesiyle tatlıya bağlandı. neşeli alevilerin romanlardan bir farkı yok mesela böyle zamanlarda, yeter ki o elektro bağlama ne çalacağını bilsin. "emmaaan disinler disinler şikeeer yisinleeeaaaeerr" ahahhaha


    enya'yı düşününce aklıma hemen lorena mckennitt geliyor. abim ikisini de çok dinlerdi. winter garden'dı sanırım bir albümünün adı ve bütün gün başa sara sara onu çalıyordu bütün rakçılığıma inat. artık fenalık getiren o sherwood ormanlarında ok talimi yapıyoruz hissi nasıl sinirlerimi zıplatıyorsa ben de sırf onu bastırmak için manowar falan çalıyordum mal gibi.

    mucizeyi çok kurcalama, bırak evrenin sana gizemli bir öpücüğü, hediyesi olarak kalsın.

    kalp!

    ReplyDelete
    Replies
    1. Valla biz de öyle sanıyorduk, sonra çevirisine baktım da anladım :D Bana hem söyleniyorlar hem de şehirlerine toz kondurmuyorlar gibi geliyor. Allah biliyor sıkışılmayacak gibi de değil, hem küçük bir şehir hem de etrafındaki tepelerin ortasında bir çanak gibi, nereye baksan set gibi yükselen dağ görüyorsun.

      Ay keşke beni solcu türkü barda görebilseydin ahhahhhah :D Aslında umarım ki kimse görmemiştir, gören de hatırlamıyordur, keşke baban gibi prensip sahibi olabilseydim. Peçeteye istek türkü yazıp gruba uzatalı daha iki sene bile olmadı, piyanist şantör geleneği geri gelse ben ona da giderim koşa koşa.

      Çok tuhaf bir şekilde Lorena McKennitt'ı hiç sevmedim, allahın Kanadalısı neden Kelt müziği yapar hiç anlamadım. Enya en azından kendi halkının türkülerini söylüyordu :D Ayyyy yemin ederim hala bayılıyorum sherwood ormanlarında ok talimlerine ahhahhha :D

      Kalp kalp kalpler bizden efendim 😘😍😍

      Delete
  10. Yine okurken bolca tebessüm ettim Mina:D 65+ yaşlar bana hep develi hendekli hikayeleri çağrıştırır. Hiç unutmam üniversite'ye giderken Anneanneme hat almistim, bana ve sevdiklerine rahat ulaşabilsin diye,kontorlü. Tabi beni yine çaldırıp kapatırdı ben onu arardım. Sonra bana kontör atar misin/alir misin/yukler misin derdi. Ara tatilde bi bakardim ki..... Zaten kimseyi aramamis, dayımdan benden kontorum bitmiştir mantigi ile hep yukletmiş 100küsür kontör + en kiyak müşteri olma dolayısıyla mıdır nedir binlerce yükledikçe dakkalar... Biz bi türlü ikna edememiştik. biz arayınca kontör düşmüyo senden. diye. Canım benim mekanı cennet olsun, bizi epey darlardi. Ama bir türlü de anlamazdi beceremezdi, biz onu arasak bile kapatmak isterdi. Hadi sana da bana da yazmasın diyordu. "yok anneanne kapatma benimki hatli kapatma dur dur,yok yok benden gitmyşhlgkgllg" kapatırdı çat diye. Öööööle kalırdım telefonda.

    Ocak ayinda biz evcek hastalık gecirdik. Hatta enfluvir falan kullandık. Blogda yazmayı düşünüyordum bu konuyu hala bi vakit bulamadım buna. ben ,eşim ve 2 yasındaki bebem öksürük ve yüksek ateslimateşli şeyler... Daha korono morono yeni vuku bulmuştu. Ama şimdi düşünmüyor da değilim. O gecirdiğimiz illet o mu değil mi diye. Biz gerçekten sağlık anlamında da baska alanlarda da geç kalıyoruz ve tedbiri bilmiyoruz.Bide iyileşip de testi pozitif çıkan kişiler de artiyor. Haberlerde görüyorum. Virüs gerçekten, mutasyonlardan mutasyon beğenip değişik bir retroya mi dönüştü ,nedir... Kalıcı mı? Hiv'li miv'li formunda bişi mi ne b*k . anlayamıyorum. Ocakta influenza+Korono mu yasadik bilmiyorum ama ciğerim sökülürcesine öksürdüğümü hatirliyorum. Hatta konusmak için ağzımı açtıgımda resmen krize giriyordum.

    Ben o Hari mata Hari 'yi ben de çok severim ya,yırovizyon şarkısıyla tanımıştım hiç unutmam. Zeljko Joksimovic'den nerelere geldi konu. Diğer şarkılarını da ondan sonra keşfetmiştim. Şimdi yazıdan sonra bi açtım şöyle fonda.... eskilere gittim ya... 💜

    ama ocak ayına diil tabiki :P

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ben de bizim 65+ halimizi düşünüyorum, acaba biz nerede kopacağız teknolojiden şundan bundan. Mesela Tik Tok denen şeyin ne işe yaradığını bilmiyorum, öğrenmek de istemiyorum ve o danslar bana dans gibi değil nöbet geçiriyorlarmış gibi geliyor. Belki de ben burada başladım develi hendekli bir hayata :D Ev telefonlarını da özlemiyor değilim, bir ağırlığı vardı birini aramanın. Mesajlaşmaktan ölesiye nefret ediyorum, 20 senedir görmediğim ve merak da etmediğim insanların durup dururken "Naber?" yazması içimi öldürüyor. (Devamı şu: İyiyim, senden naber? Benden de iyilik. -Sessizlik-)

      Geçenlerde nihayet sakince bir tartışma programı yakaladık, bütün konuklar ciddi doktordu. Birisi dedi ki "3 ay sonra daha çok şey biliyor olacağız, 6 ay sonra daha da çok." ve bana iyi geldi bunu duymak. Gerçek çünkü. Bilimin normal seyri. Bu "İLACI BULDUK!" diye çıkan doktorlar benim sinirlerimi bozuyor, güven duygumu zedeliyor. Ocak ayı boyunca başımıza ne gelmiş olduğunu da öğreniriz umarım sonunda. Ne bileyim kolera salgını olsa, başını sonunu biliyoruz, böyle kafayı yemezdim.

      Zeljko Bey'in ikinci geldiği örövizyonda birinci gelen o Ruslana'yı da hiç sevmemiştim ha, ne saçma bir şarkıydı haldır huldur. Off örövizyon olsa ne seyrederdik şimdi, mısır patlatır, bahisleri açardım. Evde herkesin kökenine göre bayrak, atkı filan bile var :D

      Delete
  11. hahahah annelere bir şey anlatmak:)) aynı biz :))

    ReplyDelete
    Replies
    1. Twitter'da her yere laf yetiştirebildiği için bunu da başarabiliriz sanmıştım, yanılmışım :)

      Delete
  12. Hahahaha bizde durum tam tersi; aradaki yaş farkının azlığından olacak yeni çıkmış uygulamaları ilk annem takip eder. Netflix şifren var mı versene the o.a. izlicem derken benim nekşflişten haberim bile yoktu. Enteresan dizileri, filmleri, politik olayları hepimizden önce bilir, dahil olur, yorumlar. Twitterda sinirlenir, örgütlenir, başına bela bile açar. Ben sağımı solumu bakmadan ayırt edemezken tüm yer bildirim uygulamalarını sırayla kullanır konumu koordinat şeklinde söyler. Ne öndeki kuşağıma tam yetişebiliyorum ne arkadaki (:

    ReplyDelete
    Replies
    1. Evet seninki advanced bir internet kullanıcısıymış :) Ben hiçbir yere yetişmek istemiyorum, elektrikler kesilse sadece buzdolabına dertlenirim, bıktım bunların hepsinden.

      Delete